“Çoğumuz için en büyük tehlike, hedefi yukarı çekip ulaşamamakta değil, çok aşağılarda tutup ulaşmaktadır” der, Michelangelo.
Haklıdır da aslında, pek çoğumuz hedeflerimizi yukarı çekmeye korkarız. Çünkü belli bir yaşam standardını yakaladığımız ve dışına çıkmak için çaba göstermeyişimizin kronikleştiği alan olan, konfor alanı denilen o çukura düşmüşüzdür.
“İnsanın kendini halihazırda aşina hissettiği bir ortamda, her şeyi kontrol edebildiği yanılgısına düştüğü ve kendini rahat hissettiği psikolojik evre” olan, konfor alanı; bazen fiziksel bir alan olarak, bazen de bir inanç olarak karşımıza çıkar.
Minimum stresin olduğu, rahatlık ve durağanlığın hüküm sürdüğü bu alanda, birey farkına varmadan, gelişimden ve yenilikten uzak bir biçimde yaşamını sürdürür. Genellikle de değişime karşı direnç gösterir.
İstisnalar hariç olmak üzere, konfor alanı genellikle yaratıcılığımızın sınırlandırıldığı, pasif anlardan oluşur. Zira kişi alıştığı düzeni korur, risk almaktan kaçınır, ileriye doğru adım atmaktan çekinir. Çünkü ilerisi onun için belirsizdir, güvensizdir ve bilmediğidir. Dolayısıyla birey bildiği alan olan, konfor alanından çıkmak istemez. Kimileri için bu alan; herhangi bir sebebi olmadan yıllarca aynı partiye oy vermektir, kimileri için memnun olmadığı bir işte çalışmaya devam etmektir, kimileri için evine giderken hep aynı yolu kullanmaktır. Kimileri için ise; kendisine acı veren bir ilişkiyi devam ettirmektir. Partnerine verdiği yılların, ayların ve haftaların ardına sığınır, çünkü onu ‘tanıyordur’. İlişki içinde mutsuz da olsa tanıyor olmanın verdiği sözde güven, kişiyi ilişki içinde tutmaya devam eder.
Yani her birimiz, bir yandan duygusal anlamda huzura kavuştuğumuz öte yandan bir takım algısal yanılgılara düştüğümüz konfor alanlarına sahibiz.
Düşünün bakalım sizin konfor alanlarınız neler?
Sizi o alanda tutan ve ürküten şeyler nedir?
Halbuki “konfor alanınızın dışına çıktığınızda, bir zamanlar bilinmeyen ve ürkütücü olan şey artık normal hale gelir” (Robin S. Sharma).
Çünkü bu alanın dışına çıkmak demek; yeni deneyimler yaşamanız, potansiyelinizin açığa çıkması ve gelişip ilerlemeniz demektir.
Fakat tüm bunların olabilmesi için bireyin öğrenme alanında kalması gerekmektedir.
Şöyle ki konfor alanının dışında bir öğrenme alanı, bir de panik alanı bulunmaktadır. Öğrenme alanı kişinin kendini çok yoğun bir baskı altında hissetmediği, kendini halen güvende hissetmeye devam ettiği, gerektiğinde konfor alanına çekilebileceği yakınlıkta olan bir alandır. Panik alanı ise kişinin kendini geliştirmesinin zor olduğu, yabancılık çektiği, kendini güvende hissetmediği, stres olduğu alandır.
Bu noktada Yerkes-Dodson kuralı bize, uyarılma ve performans arasında belli bir seviyeye kadar olumlu bir ilişki olduğunu ama belirli bir seviyeden sonra uyarılma arttıkça performansın düştüğünü göstermektedir. Bu nedenle bireyler konfor alanından çıkarken ya da çıkartılırken kontrollü olunmalıdır...
O halde kontrollü bir şekilde, yeni yılda konfor alanınızdan çıkmaya ne dersiniz?
Sağlıklı yıllar dileklerimle...