Prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen ikinci kanserdir. Sık görülmesine karşın prostat kanseri saptanan hastaların bu hastalıktan ölme riskleri diğer birçok kansere göre oldukça düşüktür. Bunun nedenleri arasında; prostat kanserinin çoğu kansere göre daha yavaş seyirli olması, prostat kanseri konusunda toplumsal duyarlılığın fazla olması ve toplumsal duyarlılığın fazla olması sonucu olarak da kanserin erken evrelerdeyken saptanabiliyor olması sayılabilir.

Prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen ikinci kanserdir. Sık görülmesine karşın prostat kanseri saptanan hastaların bu hastalıktan ölme riskleri diğer birçok kansere göre oldukça düşüktür. Bunun nedenleri arasında; prostat kanserinin çoğu kansere göre daha yavaş seyirli olması, prostat kanseri konusunda toplumsal duyarlılığın fazla olması ve toplumsal duyarlılığın fazla olması sonucu olarak da kanserin erken evrelerdeyken saptanabiliyor olması sayılabilir. Erken saptanması çoğu kanserde olduğu gibi prostat kanserinde de tedavi olasılığını artırmaktadır.

Prostat kanserinin oluşmasında birçok etken rol oynayabilir, dolayısıyla tek neden şudur diyebilmek mümkün değildir. Ancak prostat kanserinin genetik geçiş gösterebildiğini biliyoruz. O nedenle, bir kişide prostat kanseri saptanması durumunda birinci derece erkek yakınları (erkek kardeşi, oğlu) prostat kanseri yönünden risk grubundadırlar. O nedenle, bu risk altındaki kişilerin 40 yaşından sonra yılda bir kez prostat kanseri yönünden kontrol amacıyla Ürolog’a başvurmaları gerekir. Hatta bu genetik geçiş nedeniyle prostat kanserli hastaların birinci derece kadın yakınları da (kız kardeşi, kızı), meme kanseri yönünden risk altındadırlar ve onların da 40 yaşından sonra meme kanseri yönünden yıllık kontrollerini yaptırmaları gerekir.

Hastalarımızın bize en çok sordukları sorulardan biri, prostat kanserini önlemek için ne yapabiliriz sorusudur. Basında bu konu ile ilgili oldukça fazla yayın yapılmakta ve değişik maddelerin (bitkisel ilaç veya gıda) alınması durumunda prostat kanserinin önlenebileceği iddia edilmektedir. Ne yazık ki, bugün için prostat kanserini kesin olarak önleyen bir ilaç ya da beslenme şekli bilinmemektedir.

Prostat kanseri saptadığımız birçok hasta bize, ‘ama benim hiç prostat ile ilgili şikayetim yok’ demektedir. Burada hastalarımız prostatın büyümesi (tıbbi adıyla BPH) ile prostat kanserini karıştırmaktadırlar. Prostat büyümesi, erkeklerde yaş ilerledikçe sıklıkla karşılaşılan iyi huylu bir hastalıktır yani kanser değildir. Prostat büyümesi, gece-gündüz sık tuvalete gitme, idrarın tazyikinde azalma, idrarı tam bitirememe gibi şikayetlere neden olur. Prostat kanseri ise, erken evrelerde hiçbir belirtiye yol açmaz. Tüm kanserlerde olduğu gibi prostat kanserinin de herhangi bir belirtiye yol açmadan erken tanı konması başarılı tedavi için önemlidir. Erken tanı konabilmesi için kişilerin 50 yaşından sonra prostat kanseri yönünden düzenli kontrollerini yaptırması gerekir. Yukarıda da belirtildiği gibi, birinci derece akrabalarında prostat kanseri olan kişilerin kontrollerinin 40 yaşından sonra başlanması gerekir. Bu kontrollerde makattan yapılan prostat muayenesi ve kanda PSA ölçümleri yapılmalıdır. Bu muayene ve tetkikte saptanan anormalliklere göre prostat kanserinden şüphe edilirse prostat biyopsisi yapılması gerekir. Prostat biyopsisi yapılmadan bir kişide prostat kanseri olduğu söylenemez. Son yıllarda prostat kanseri tanısında MR (Magnetik Rezonans-EMAR) tetkikinden yararlanılmaya başlanmıştır. Ancak, bu tetkik konusunda hastalarımızda yanlış bir kanı oluştuğunu görmekteyiz. EMAR, prostat kanseri olup olmadığını gösteren bir tetkik değildir. Yani EMAR’ın normal olması prostat kanseri olmadığı anlamına gelmez. EMAR, prostat biyopsisi yapılmasına karar verilen hastalarda biyopsinin nereden yapılması gerektiği konusunda hekime yol göstermek amacıyla yapılmaktadır. Prostat biyopsisi yapılma kararı verilen bir hastada EMAR tetkiki normal çıksa bile biyopsi yapılması gerekir. Yani EMAR’ın normal çıkması prostat kanseri olmadığı, prostat biyopsisine de gerek olmadığı anlamına gelmez.  

Prostat biyopsisi sonrası prostat kanseri tanısı konduğunda öncelikle yapılması gereken bu kanserin sadece prostatta mı sınırlı olduğunun, yoksa diğer organlarda da olup olmadığının (metastaz) araştırılmasıdır. Bunun için hastalardan tomografi ve kemik sintigrafisi gibi tetkikler istenmektedir. Bu tetkiklerin yetersiz kaldığı durumlarda da PSMA-PET dediğimiz bir tetkik istenmektedir. Tetkikler sonucunda sadece prostatta sınırlı bir kanser saptanması durumunda (birçok hasta bu şekildedir) tedavi başarısı oldukça yüksektir. Bu hastalarda öncelikli olarak prostatın tamamen çıkarılması ameliyatı (Radikal Prostatektomi) yapılması gerekir. Ancak bu ameliyat hasta ve hasta yakınları tarafından sıklıkla iyi huylu prostat büyümesi ameliyatları ile karıştırılmaktadır. İyi huylu prostat büyümesi ameliyatlarında prostatın sadece büyüyen kısmı çıkarılmaktadır. Ameliyattan sonra bu hastaların prostatları halen yerindedir ve bu kişilerde tekrar iyi huylu prostat büyümesi hastalığı görülebileceği gibi prostat kanseri de görülebilir. Yani iyi huylu prostat büyümesi nedeniyle ameliyat olan kişiler yılda bir prostat kanseri yönünden kontrollere gelmeye devam etmelidirler. Radikal Prostatektomi ameliyatları açık ya da kapalı cerrahi ile yapılabilmektedir. Her iki yöntemin, kanser tedavisi ve tedavi sonrasında oluşabilecek ciddi sorunlar (sertleşme sorunu, idrar kaçırma gibi) yönünden başarısı aynıdır. Prostatta sınırlı bir kanser olmasına karşın hastanın yaşının ileri olması veya başka hastalıkları (kalp hastalığı, solunum yetmezliği gibi) nedeniyle ameliyat edilmeleri yüksek riskli ise bu hastalara ışın tedavisi (radyoterapi) uygulanmaktadır. Prostatta sınırlı hastalığı olan ve hastalığın çok daha erken saptandığı küçük bir hasta grubunda ise, hiçbir tedavi yapmadan hastaları düzenli olarak izlemekteyiz (Aktif İzlem). Aktif İzlem yaptığımız hastaların hastalıklarında bir ilerleme saptandığında hemen tedaviye geçilmektedir.

Yapılan tetkikler sonucunda kanser prostat dışına yayılım göstermişse (metastaz yapmışsa) yukarıda sayılan tedaviler artık uygulanamayacaktır. Bu durumda öncelikle hormon tedavisi dediğimiz bir tedavi uygulanmaktadır. Bazen bu tedaviye radyoterapi de eklenmektedir. Diğer birçok kanserin aksine, prostat kanseri tedavisinde kemoterapi ilk seçenek olmayıp bazı durumlarda hormon tedavisine ilave olarak uygulanan bir tedavi yöntemidir.

Prostat kanseri tanısı konduktan sonra hangi tedavi yöntemi uygulanırsa uygulansın hastaların yaşamları boyunca Üroloji Uzmanı kontrolünde olmaları gerekir.