Toksik ilişki bir nevi zehirli ilişki demektir.  İlişkinin ilk zamanlarında pek farkına varılmaz. Zira bazı düşünce kalıpları ve davranış biçimleri ilişkinin gerekliliği gibi algılanabilir. Ancak toksik ilişkiyi ele veren, hatta zamana yayıldıkça insanın gözüne sokan bazı belirtiler vardır.

Bunlardan bazıları şunlardır;

1- Toksik ilişkide iletişim biçimi manipülasyon üzerine kuruludur. Kullanılan dil ise “ben dili” değil “sen dili”dir.

“Ben dili” herhangi bir suçlama ve yargılama içermezken, “sen dili” herhangi bir durumun karşıdakinin davranışları üzerinden ifade edilme şeklidir, suçlama ve yargılama içerir.  (Ayrıntılı bilgi için; İletişimde “Sen Dili” ve “Ben Dili” başlıklı yazıma siteden ulaşabilirsiniz.) Dolayısıyla iletişim sırasında eleştirildiğini, suçlandığını ya da yargılandığını hisseden kişiler, kendini savunmaya geçer. Toksik ilişki içindeki bireyler de kendini sürekli savunma hali içinde bulur.

2- İlişki içindeki bireylerden birinin ya da her iki tarafın sürekli güvensizlik imaları vardır. Dolayısıyla bu tarz ilişkilerde, herhangi bir eylem gerçekleştirmeden önce, gönüllü haber verme durumu değil zorunlu izin alma durumu söz konusudur. Bu durum, bireylerden biri ya da her ikisi üzerinde baskı kurarken öte yandan  sürekli tedirgin bir hal içinde olmayı da beraberinde getirir.

3- Bu tarz bir ilişki kontrol etme duygusu üzerine kuruludur.

4- Zamanla, bağımlı bir ilişki halini almaya başlar.

5- Bu tarz ilişkilerde bireylerin sosyal çevresi daralmaya başlar. Bu daralma zorunlu bir daralmadır. Çünkü bireylerden biri ya da her iki taraf, eşinin/sevgilisinin arkadaş çevresine müdahale etmeye başlar.

6- Gün geçtikçe özel alan kavramı da ortadan kalkmaya başlar.

...

Bu belirtileri daha da detaylandırmak mümkün. Ancak özetlemek gerekirse; toksik ilişki kişiyi duygusal, fiziksel ve zihinsel olarak tüketen bir ilişki türüdür.

Peki toksik ilişkiler düzelir mi?

Elbette düzelir ama öncelikle bireylerin, ilişkilerinin toksik olduğunun farkına varması gerekir. Çünkü pek çok birey içinde bulundukları ilişkinin toksik olduğunun farkında değil. Zira bazı bireyler, ilişkiye zarar veren düşünce ve eylemleri ilişkinin gerekliliği olarak da algılayabilmektedir.

İlişkinin toksik olduğu farkına varıldıktan sonra her iki tarafın da bunu düzeltmek için istekli olması gerekir.

Örneğin; iletişimde dil kullanımına özen gösterilmeli, özel alana saygı duyulmalı, bağımlı değil bağlı bir ilişki için bireyler sınır çizmeyi öğrenmeli, ilişki içinde kendileri gibi olabilmelidirler.

Yani özetle, ilişkiyi toksik yapan davranışların düzeltilmesi için emek verilmelidir.

Ancak, geçmişte vermiş olduğu emek ve yıllar uğruna düzelmeyen toksik bir ilişkiyi devam ettirmeyi seçen bireylerin sayısı da oldukça fazla.

Özellikle son zamanlarda çokça benzerini duymaya başladığım bir söz var “...ama şu kadar yılımı verdim ben bu ilişkiye…”

Tahmin edileceği üzere, sorunlu olan bir ilişkiyi bitirmemek adına kuruluyor bu cümle.

Ardından ise -genelde- şu minvalde devam ediyor “o yüzden bitmesini istemiyorum, emek verdim çünkü” ya da “şimdi başka birini tanıyacaksın, güveneceksin, uzun iş. Zaten yaşım da kaç olmuş” gibi benzeri bir formda devam ediyor cümleler.

Bu ve benzeri cümlelerin her biri alt metinde şunları söylüyor aslında, “tanıdığım kötü, tanımadığım iyiden daha iyi. Bu yüzden konfor alanımdan çıkmak istemiyorum”...

Pek çok toksik ilişki bu cümlelerle ve altında yatan bu alt metinle devam ediyor. Dolayısıyla bu tarz bir ilişkiyi bitiremeyen bireylerin, kendilerine sorması gereken ilk ve en önemli soru şu olsa gerek;

“Verdiğim o yılların, gelecekteki yıllarımı da beraberinde götürmesine izin mi vermeliyim? Yoksa o yılları, doğruya giden yolda elediğim yanlış bir şık olarak görüp yola devam mı etmeliyim?”

Muhtemelen pek çok insan, teorik olarak ikinci şıkkı tercih edecektir. Ama bunlardan bazıları pratik olarak birinci şıkta takılı kalacaktır.

İlk başta da belirttiğim gibi bazılarımız için, tanıdığımız kötü, tanımadığımız iyiden daha güvenli geliyor çünkü.

Özü bilmem ama sözde bu güven duyguları ilişkide konfor alanı olarak karşımıza çıkıyor.  Pek çok insan ise, korktuğu için bu konfor alanından çıkmak istemiyor.

Kiminin bu korkusunu içinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve kültürel pek çok etmen tetiklerken, kimininkini yalnız kalmanın vereceği olumsuz duygu, kimininkini yeni birini tanımanın belirsizliği, kimininkini de alışkanlıkları tetikleyebiliyor. Yani korkular illaki beslenecek bir kanal buluyor kendine.

Dolayısıyla sorunların kısır döngü halini aldığı ve iki tarafın yıpranmasından başka bir şeye hizmet etmeyen pek çok ilişki gereğinden fazla uzun sürüyor.

Şansı olan yollarını belli bir noktada ayırıp, yaşadıklarını birer deneyim olarak cebe atmayı öğrenirken, şansı olmayanlar ise aynı yastığa iki yabancı gibi baş koymaya devam ediyor.