Tomris Uyar, “Sevginin yalnızca bir duygu olmadığını, bilgi de gerektirdiğini kendimden biliyorum. Sevgi savurganlığım yüzünden habire su vererek çürüttüğüm kaktüsler hâlâ aklımda.” der.

Tomris Uyar'ın bu sözlerini ne zaman anımsasam, hemen ardından aklıma çiçek ile suyun hikayesi gelir.

Çiçeğe aşık olan, onu sevdiğini söyleyen suyun kendinden bir damla vermediği için, çiçeğin öldüğü hikaye...

Ve sonra sevginin yalnızca bir söz olmadığını, bir tutum olduğunu ve eylem de gerektirdiğini hatırlarım.

Hatta çoğu zaman ölçülü bir eylem.

K. Marx’ın dediği gibi “sevgi yalnız bir insana bağlılık değildir. Bir tutumdur. Kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. Kişi yalnız bir tek kimseyi seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa sevgisi sevgi değil, genişletilmiş bencilliktir”çünkü.

Sevgi ile bencillik arasındaki ince çizgiyi belirleyen ise, tutum ve eylemlerimizdeki ölçü olsa gerek.

"Sevginin ölçüsü mü olur?" diyenleriniz çıkacaktır muhtemelen.

Sevginin ölçüsünü bilemem.

Ama sebebi sevgiyle açıklanan eylemlerin ölçüsü olmalı diye düşünenlerdenim ben.

Mesela; boğmayan ama öte yandan da yok saymayan.

Yanında olan ama yapışık olmayan.

Birlikte vakit geçirmekten hoşlanan ama sana ait olan zamanı gasp etmeyen.

Gerektiğinde yol gösterebilen ama “illaki o yoldan gitmelisin” demeyen.

“Biz” diyebilen ama bizin içindeki ben olma haline de saygı duyabilen.

Ve “iyi ki benimsin” diyen değil de “iyi ki benimlesin” diyebilmeyi becerebilen.