Son haftalarda en çok duyduğumuz şeylerden biri oldu “barınamıyoruz” diyen öğrencilerin haklı isyanı.
Taşınmak için bu aralar kiralık ev arayan biri olarak ben de nasibini alanlardanım. Birkaç hafta önceki evlerin fiyatları özellikle de üniversitelerin açılmasıyla birlikte neredeyse ikiye katlamış durumda.
Sebebi ne?
Elbette bazı mülk sahiplerinin aç gözlülüğü, cebini daha da fazla doldurma telaşı, öğrencilerin ailelerini para basıyor zannetmeleri, ülkesindeki emekçi insanların çocuk okutma çabasını umursamayan, insanların zor zamanlarını bir fırsat olarak gören hal bilmez insanlarımız…
Ama onların bazılarına sorarsanız bunun sebebi artan demir ve çimento fiyatları.
Şöyle ki; emlakçı bir abimiz “eskiden demir ve çimento fiyatları böyle değildi, şimdi arttı, kiralar da o yüzden arttı” dedi, en az 10 yıllık bir binanın içindeyken.
Henüz bu yıl yapılmış bir binanın içindeyken bu sözleri söylese anlayabilirdim belki kendisini. Ama 10 yıl önce yapılan bir binanın içinde, artan demir fiyatlarını konuşmak pek tatmin etmedi beni açıkçası. Ama yine de vicdanıma sığmasa da aklımla anlamak için zorladım kendimi, hoş pek aklıma sığdıramadım, sığdıramıyorum bu rekabeti.
“Abicim gören de bu ev sahipleri her yıl binayı yıkıp tekrar yenisini dikiyor zannedecek” diyerek merdivenlerden aşağıya yavaşça inmeye başladım. Aslında çok şey söylenebilirdi, şu anda artan demir fiyatlarının 30 yıl önce yapılan bir evin kirasını etkilemesi, kapitalizm ve rekabetçi anlayış üzerine. Ama zamanım yoktu, çünkü daha bakılacak ve tutulamayacak çok ev vardı.
Sonra bir haftadır ilanda duran bir ev için başka bir emlakçıyı aradım.
Meğerse emlakçı burnundan soluyormuş, ben nerden bileyim. Amcam başladı anlatmaya.
“Ev tutulmadı kızım, ama sor bakayım bir neden tutulmadı?”
“Neden tutulmadı?”
“Çünkü ev sahibi memur istiyor. Dün bir öğretmen istedi onu da erkek ve bekar diye beğenmedi, her gün onlarca arayan var. Kiracı beğendiremiyoruz ev sahibine...”
“ Hımm Allah yardımcınız olsun sizin de” diyerek emlakçıyı da derdiyle, aslına bakılırsa hepimizin derdiyle başbaşa bıraktım.
“Neyse yılmak yok tabana kuvvet” dedim aramaya devam ettim.
“Tamam” dedim “buldum, hem de iki tane yana yana daire” hemen daldım binanın alt katındaki lokantaya.
“Galiba yukarıdaki evler kiralık ev sahibine nasıl ulaşabilirim?” diye sordum.
Adam ev sahibinin kaçıncı katta oturduğunu söyledi ve ardından ekledi, “çok değişik bir kadındır tipini beğenmezse kiralık evim yok der, tipini beğenirse de bir kuruş aşağıya inmez” dedi.
Neyse çıktım yukarı ev sahibi evde yokmuş, tipimi göremedi ben de onunkini.
Olsun, daha akşama çok vardı, aramaya devamdı... derken tam istediğim yerde bir bina çıktı karşıma. Meğerse oradaki ev sahibi de yalnızca hakim, savcı ve polise veriyormuş evini...
Orayı da öyle kaybettik, bir başka yeri de bekar bir kadın olduğum için kaybettim…
Hakikaten, “barınamıyoruz” diyen öğrencilerin haklı isyanını ev ararken bizzat kendim deneyimledim.
Kiraların gerçekten abartılı bir biçimde yüksek olması, bazı ev sahiplerinin insanları mesleklerine, cinsiyetlerine, medeni durumuna ve hatta tipine bakarak sınıflandırması tam olarak sosyolojik bir gerçekliği ortaya koyuyordu, görmesini bilene.
Söylemeye ne hacet.