Bazen akışta gelen konular arasında seçim yapmakta zorlanırken, bazen de "bu hafta ne yazabilirim acaba?” cümlesinde sıkışıp kalıyor insan.
Her iki halin de başlı başına kendine özgü bir güzelliği var aslında. Bazen (tıpkı şimdi olduğu gibi) doğaçlama bir biçimde sonunu düşünmeden yazmak, bazen de merak ettiğim bir şeyi sayfalarca araştırmak...
Bu hafta da bir misafirlikte sordum o meşhur soruyu.
“Bana bir konu söyler misiniz?”
En çok da bu soruyu sormayı seviyorum. Kimin içinden ne çıkacağı belli olmuyor çünkü. Heyecanla dinlemeye başlıyorum insanların içinden geçenleri.
Kimileri bir yarasından bahsediyor, kimileri de merak ettiği şeyleri sıralamaya başlıyor.
Buraya yazılaranların bazıları, birilerinin içinden geçenler aslında.
O akşam odadakilerin içinden geçen ve kaleme alınmasını istedikleri konular aşağıdakiler gibiydi;
Henüz ilkokula giden Tuğra, direkt “matematik” dedi mesela. “Matematiğin neyi ?” dedim. Başladı konuları sıralamaya. Belli ki onun gündeminde bu vardı.
İki sevgiliden kadın olan "kıskançlık ve kısıtlama” dedi. Sonra kıskanma ile kısıtlama arasındaki farktan konuşmaya başladık. Kıskanma ile kısıtlamanın bambaşka şeyler olduğundan, ama çoğu zaman birbirine karıştırıldığından konuştuk. Kıskanma bir duygu, kısıtlama ise bir eylemdi çünkü. Kıskanma duygu olması bağlamında doğal karşılanabilirdi belki bazı zamanlar. Ama kısıtlama karşılanamazdı.
Çiftin erkek olanı ise “erkekler ne ister?” dedi. Belli ki ne istediğini diğeri anlasın istiyordu, kadın ise kıskanma ve kısıtlamanın altını çizmek istiyordu.
Diğer arkadaş ise “metaverse çok ilginç bir konu” dedi. Sanal olarak yerlerin parsel parsel satıldığından ve daha fazlasından bahsetmeye başladı.
Sonra bir ses yükseldi “ millet ne ile uğraşıyor biz halen kadın erkek diyoruz” diye.
Kimileri merakıyla uğraşıyordu, kimisi kendine dert edindiği ile, kimisi hayatındaki fazlalıkla, kimisi de hayatındaki eksiklikle.
Hepsi hayatın içindendi aslında.