Osmanlı Devleti’nde dönem dönem dış kültürlerin etkili olduğunu, Osmanlı’nın birçok defa farklı kültürlerin etkisi altında kaldığını ve aynı zamanda başka kültürleri etkilediği de bilinmektedir. Türk gelenek ve göreneklerin birikimi, İslam getirileri ve fethedilen bölgelerin kültürleriyle birleşince ortaya sentez bir medeniyet çıkmıştır.

                Bu sentezin en iyi örneklerini Osmanlı padişahlarında ve toplumsal hayatta görmek mümkündür. Bunun yanı sıra halkın yaşam tarzı bu bahsi geçen konuya en iyi yansıma diyebiliriz. Özellikle ayrı bir konu olarak ele alınması gereken Lale Devri olarak bilinen 1718 ve 1730 yılları arası bu kültürel etkileşimin en somut ispatıdır. Bu tartışmadan bağımsız kültürel olarak etkileşimin en iyi örneklerini I.Selim dönemini görebiliriz. Biraz daha özele indirgemek gerekirse Yavuz Sultan Selim’in Macarlı ressam tarafından çizilen ve Topkapı Sarayı’nda sergilenen o meşhur Yavuz Portresidir.

                Bu portreye baktığımızda I.Selim’in küpe taktığını hatta boynunda da gösterişli bir kolye olduğunu görmekteyiz. Ancak bu portrenin Yavuz’a ait olmadığı hatta Şah İsmail’e ait olduğunu söyleyen tarihçiler de mevcuttur.

                Biliyoruz ki dönemin kayıtlarında yer alan sakalları olmayan ve bıyıklarının Türk Akıncı bıyığına benzetilen Yavuz Sultan Selim Han bu portre ile uyuşmaktadır. Aynı zamanda yine kayıtlarda yer alan “kartal bakışlı” ince yüzlü ve sert surat ifadesi de bizleri yine Topkapı’da yer alan bu portrenin Yavuz Sultan Selim’e ait olduğunu gösterir niteliktedir. Ancak Şah İsmail’e ait resme bakıldığında bu bahsi geçen iddialar benzer olsa da portrenin Yavuz’a ait olmadığını yine dönemin kayıtlardan anlamaktayız.

                Doğu seferleri ile padişah Selim, Şah İsmail’in “Safevi Devleti’ni hâkimiyet altına almıştır ve o dönemde ortaya çıkan Şii isyanlarına son vermiştir aynı zamanda Memluk Devleti’ni de ortadan kaldırarak Osmanlı sınırlarını hem genişletip hem de halifelik makamını Osmanlı’ya getirmiştir. Sonucunda devletin ekonomik ve siyasi gücünü artırmıştır.

                Yaptığı Mısır (Memluk) seferinde padişahın küpe takarak İslamiyet’e hizmet anlamına gelen ve köleliğin simgesi olan “küpe taktı” tezi ortaya atılmıştır. Ancak resmi evrak ve dönemin şartları göz önüne alındığında padişah Selim’in çok sade bir yaşantı sürdüğü ayrıca dünyevi isteklerden de uzak durduğu bilinmektedir.

                Günümüzde birçok gencin küpe takmasına ilham olduğu düşünülen “Küpeli Padişah” Selim’in hayatına bakıldığında da gelen elçilerin tutanaklarında yer alan bilgiler doğrultusunda pek de gösterişli giyinmeyi sevmediği, dönemin rivayetlerinde de yer alan oğlu I.Süleyman’ı (Kanuni) ise giyiminden ve gösterişinden dolayı eleştirdiğini biliyoruz.

                Küpe takmamış olan Yavuz Sultan Selim’in ise küpeli fotoğrafı Macarlı ressam tarafından ele alınmıştır. Çünkü Osmanlı padişahı denilince çok gösterişli, güçlü ve zengin bir hünkâr akla gelmektedir. Bunun nedenine bakacak olursak sanırım Osmanlı’nın o dönemde Avrupa hattına ilerlemiş olması Doğu’da da Acem coğrafyasını ele geçirmiş olması ve Afrika’nın Kuzey bölümünü hâkimiyeti altında tutması Osmanlı padişahlarının da gösterişli ve kudretli olarak yansımasına neden olmuştur.