Eleştiriye katlanıp, tahammül etmek, hele de günümüzde pek kolay değil.
Ancak boş olmayan, haklı eleştiriden söz etmek istiyorum.
Örneklerle konumuzu açalım;
Seçimle gelen muhtar, belediye başkanı, belediye meclis üyesi, sivil toplum örgütü başkanı, milletvekili ve cumhurbaşkanı eleştirilebilir.
Eleştirmek için, havadan sudan laflarla yapılan eleştiriden söz etmiyorum.
Çıkar kaygısı olmayan, toplum için ve toplum adına yapılan eleştiriden söz ediyorum.
Yukarıda saydığım makamlara seçilenlerin, onları seçenler tarafından haklı oldukları konularda eleştirilmeleri, seçmenlerin yurttaşlık görevleridir.
Seçilenlerin de bu tür haklı eleştirilere katlanması, tahammül etmesi ve eleştiri konusu olan şeyin çözümü için uğraşması da görevleridir.
Hele de eleştiri yapan, kendi adına ve çıkarına değil, toplumun adınaysa dikkate alınmalı ve eleştiri konusunun araştırılıp çözüm üretilmesi gerekir.
Günümüzde öyle mi diye soracak olursanız, üzülerek belirtmeliyim ki tam tersi bir yöntemle, eleştiri yapanın yıpratılması için her yola başvuruluyor.
Ve toplum adına eleştiri yapan da o toplum tarafından desteklenmiyor, yalnız bırakılıyor.
Bu anlattıklarım bana Nasrettin Hoca’nın bir fıkrasını anımsattı;
Timurlenk, Hoca’nın yaşadığı kente bir fil armağan etmiş.
Ancak fil, kentte fırtınalar estirmeye başlamış. Manavın, bakkalın, kasabın önünden geçerken tezgahta ne varsa yemeye, esnafı zarara sokup perişan etmeye başlamış.
Fil, Timur’un armağanı olduğu için bir şey diyemiyorlarmış.
Toplanıp Nasrettin Hoca’ya gitmişler, durumu anlatmışlar, Timur ile görüşüp, bu konuya bir çözüm bulmasını istemişler.
Hoca “olur” demiş, “ancak 20 – 30 kişilik bir gurup oluşturalım, hep birlikte gidelim, ben durumu Timur’a izah ederim” demiş.
Hemen toplanıp Timur’un orağına doğru yola çıkmışlar.
Nasrettin Hoca en önde arkadan gelenlerle konuşarak yürüyormuş.
Otağın yanına gelince, Hoca arkasına bakmış ki kimse kalmamış.
O sırada Timur çadırının önüne çıkmış, Hoca’yı görünce “hoş geldin, buyur hoca, bir diyeceğin mi var?” diye sorunca, Hoca, “hünkarım, bize bir fil armağan ettiniz ya, işte o filin tek kalmasına kent halkının gönlü razı olmuyor. Ona bir de eş vermenizi diliyorlar” demiş.
Timur, “hayhay Hoca, o fil dişi idi, hemen bir de erkek fil armağan edeyim size” demiş ve bir fil daha göndermiş.
Bir filin zararına dayanamayan ve Hoca’yı yalnız bırakan o kentin esnafının durumunu varın siz düşünün.
Halk adına konuşanın, o halk tarafında yalnız bırakılması öyküsü bu.
Günümüzle bir benzerliği var mı yok mu?
Onu düşünmek de sizin işiniz…
GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYEM
Bu arada dün gece sabaha karşı ülkemizin güneydoğusunda meydana gelen ve 10 ilimizi kapsayan depremin ardından yaralar dilerim tez sarılır. Bu karda kışta yaşanan felaketin ardından Geçmiş olsun Türkiyem diyorum.