İnsanların yaşadığı yerleşim yerlerinin sokaklarında yaşayan, sahibi olmayan kedi köpekler için kullanılan tabirdir sokak hayvanları. Asırladır sokaklarda insanların arasında, insanlarla iç içe yaşamını sürdüren bu canlar, istisnalar dışında bırakınınız insanlara zarar vermeyi, sahiplenme, yoldaş olma, koruma, güvenlik vb. birçok alanda insanların yardımcısı da olmuşlardır. Son yıllarda hızlı kentleşmenin getirdiği sorunlardan biri de sokak hayvanlarının kentleşmeden olumsuz etkilenmiş olmalarıdır. Sokak hayvanları, küçük köylerde ve kasabalardaki yaşam ortamlarını şehirlerde bulamamakta bunun sonucunda da bazı sıkıntılar yaşanmaktadır. Eski köy çeşmelerinde “dahar”/ “yalak” olarak isimlendirilen, taşlardan ve ağaçlardan oyularak yapılan hayvanların su içmeleri için özel kaplar/bölümler yapılırdı. Sokaklarda yaşayan bütün canlılar buralardan su ihtiyaçlarını karşılarlardı. Maalesef günümüzde bunlardan eser kalmadı. Hayvanlar doğal ortamlarda avlanıp, karınlarını doyuruyorlardı. Neredeyse köylerde bile doğal ortam bırakmadık, her taraf beton yığını haline geldi. Bırakın aklı olmayan hayvanı, aç ve susuz kalan insanın neler yapabileceğini bir düşünün. Şehir hayatında yok sayılan, aç ve susuz kalan, şiddet gören sokak hayvanlarının sıkıntı çıkartmaması mümkün mü?

Sokak hayvanları kaynaklı vukuatlar ülkemizde son aylarda iyice köpürtülmeye başlandı. “Başıboş sokak köpeklerinin insanlara saldırdığı, yaraladığı hatta öldürdüğü”, “ sokaklarda hayvan olmaz, Avrupa’da sokak hayvanı göremezsiniz, bunlara mutlaka bir çare bulunmalı, acilen önlem alınmalı” nevinden haberleri sıkça işitmeye başladık. Her zaman olduğu gibi önce “alt yapı” hazırlanıyor, toplum bir kıvama getirilmeye çalışılıyor. Medeni! çağdaş! Avrupa ülkeleri bu işi şöyle çözmüşler; sokaklardaki hayvanlar toplanıp barınaklara yerleştiriliyor, yörede yaşayan insanlara duyuruluyor, belirli sürede sahiplenme olan hayvanlar sahiplerine veriliyor, diğer canlar sürekli “uyutuluyor” yani öldürülüyor, yani katlediliyor. Hikâyenin sonu belli, bize de şu anda çözüm diye dayatılan aslında bu.

Zerre miktarı vicdan sahibi hiç kimse bu çözüme evet diyemez, diyememeli, dememelidir. Biz akıllı insanların, bir nevi bizlere emanet edilmiş diğer canlıları öldürme hakkı asla yok, bilakis yaşatma görevi,sorumluluğu var. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde sadece hayvanların yaşamını kolaylaştırmak için birçok vakıf kurulduğu bilinen hususlardır. https://www.konyapostasi.com.tr/makale/osmanlida-hayvan-sevgisi-ve-hayvan-vakiflari-1-94047

Topkapı Sarayının bahçesindeki meyve ağaçlarına karıncalar sardığında, Kanuni Sultan Süleyman’ın, zamanın Şeyhülislâmı Ebussuud Efendi ile yaşadığı bir anekdotu hatırlamakta fayda var burada;

''Osmanlı Devleti’nin kudretli padişahı Kanunî Sultan Süleyman, Topkapı Sarayı’nın bahçesinde zaman zaman gezintiye çıkardı. Ağaçları, çiçekleri çok sever, sarayın bahçesinde kuş sesleri arasında denizi seyre dalardı. Bir gün yine bahçede dolaşırken meyve ağaçlarından birkaç tanesinde çürüme emareleri fark eder. Dikkatli inceleyince ağaçların karıncaların istilasına uğradığını görür. Aklına ağaçları ilaçlayıp karıncalardan kurtarmak gelir. Ancak karıncanın da can taşıdığını bunun vebali olacağını düşünerek hocası Ebussuud Efendi’ye danışmak ister. Hocasını odasında bulamayınca edebi üslupla bir soru yazıp odasına bırakır''

''Sanatkâr ruhlu bir hükümdar olan Sultan Süleyman, mahir bir kuyumcu olmasının yanı sıra Muhibbi mahlasıyla şiirler de yazardı. Onun ince bir üslupla yazdığı sualini Ebussuud Efendi odasına döndüğünde görür ve tebessümle okur. Sonra Kanunî’nin yazmış olduğu satırların altına sualin cevabını yine şairane bir üslupla cevap yazar. Kanunî hocasına şöyle sormuştur:''

''Meyve ağaçlarını sarınca karınca / Günah var mı karıncayı kırınca?

Hocası Ebussuud Efendi ise şöyle cevap veriyordu:

Yarın Hakk’ın divanına varınca / Süleyman’dan hakkın alır karınca.''

Sokak Hayvanları Gerçekten Tehlike mi ?

Genel olarak hayır, istisnaen bazı sıkıntılar var ama bunların müsebbibi, sorumlusu da biz insanlarız. İnsanlar tarafından bazı köpeklerin genleri, huyları değiştirildi. Bilerek ve isteyerek saldırgan haline getirildi. Şehir hayatında yok sayılan, aç ve susuz bırakılan, şiddet gören sokak hayvanları da zaman zaman sıkıntı çıkartabiliyor. Ama bunun çözümü tüm sokak hayvanlarını yok etmek asla değildir ve olmamalıdır. Sokak hayvanlarından bir kısmı sokakta tehlike arz ediyor diye tüm sokak hayvanlarının öldürülmesini düşünmek makul olabilir mi? Sokaktaki “bazı insanlar”, sokak köpeklerinden çok daha tehlikeli değil mi? Sokaklardaki ölümlerin, yaralanmaların çok büyük miktarı insanlardan kaynaklıdır. “Ters baktın, trafikte yol vermedin, sesini yükselttin vs.” sebepsiz kavgalar, cinayetler, yaralamalar…. İnsanlar mı sokak hayvanları mı daha tehlikeli? O zaman sokaklardaki insanları da toplasak mı?

Avrupa’nın çözümü makul ve vicdani mi?

Hayır. Sokakları hayvanlardan (kedi-köpek) arındırmak için canlıları toplayıp öldürüyorlar. Bunun vicdani/insani olmadığı bir tarafa, bu uygulamayla doğal dengeyi de bozuyorlar. Avrupalıların bu uygulamaları neticesinde birçok Avrupa şehirlerinde “yağmurdan kaçarken doluya tutulmak misali” sokakları fareler basmış durumda. Asırlardır Afrika ülkelerinin tüm varlıklarını iliklerine kadar sömüren, genç, güçlü ve sağlıklı insanlarını kaçırıp köle pazarlarında satan bir zihniyetten, insani/vicdani olmayı beklemek de pek anlamlı değil zaten.

Sonuç;

Yüce Allah Bu kadar devasa, ucu, sınırı, sonu belli olmayan bir evreni, sadece 8 milyon bencil insan türü için yaratmış olabilir mi? Öyle olsaydı adını bile koyamadığımız, henüz birçoğunu keşfedemediğimiz milyonlarca farklı canlı türü dünyada olur muydu? Tabi ki hayır. Evrendeki bazı canlı-cansız varlıkları yok etmek hakkımız olabilir mi? Sokak hayvanlarını ( hatta dağlardaki yabani hayvanları) çeşitli gerekçelerle yok etmek, Allah’ın yarattığı, var ettiği bu düzeni bizim bozmamız manasına gelir ve bizim bunu yapmaya asla hakkımız olamaz. Bırakın hayvanları katletmeyi, kedi ve köpek gibi hayvanları doğal yaşam ortamlarından alınıp apartman dairelerine hapsedilmeleri de bu hayvanlara yapılan büyük haksızlıklardandır. O hayvanlara ev ortamında daha iyi bakılması, daha iyi beslenmesi de onlara yapılan haksızlığı hafifletmez.

Millet olarak çok kadim, çok köklü bir medeniyet geçmişimiz var. Tarihimizde dağlardaki yabani hayvanların aç kalmaması için tedbirler alan vakıflar kuran bir medeniyete sahibiz. Bu konuda Avrupa’yı asla örnek alamayız, almamalıyız. İnsan olduğumuzu hatırlamalı, canlı cansız bütün mahlûkata karşı vicdanlı, saygılı, sorunlu davranmalıyız. Sokak hayvanları konusunda da sağduyu ile sorunları önümüze koymalı, “yaşatmak” merkezinden ayrılmadan makul çözümler üretmeliyiz.