Hikâyeler pek çok konu üzerine yazılmaktadır. Günümüzde gerek kısa olması gerekse hayata dair olmaları sebebi ile okuyucular tarafından çokça tercih edilebilmektedir.
Hikayeler genellikle gerçek veya gerçeğe oldukça yakın olaylar üzerine meydana gelirler. İlk olarak yazılan destanlar ile ortaya çıksa da zamanla pek çok değişim geçirerek günümüze kadar gelmiştir. Hikâyelerin edebi bir metin halini almaları 19. yüzyılda mümkün olabilmiştir.
Ülkemiz, tarih bakımından çok zengin bir coğrafyaya sahiptir. Her türkünün, her devrin insanının illa ki bir hikâyesi mevcuttur. Bu hikâyelerin çoğu gerçektir. Anadolu insanının yüreği temizdir. Yaşantıları kitaplara konu olacak şekilde güzel hikâyelere sahiptir.
Kısacası hikayeler, hayatın ta kendisidir.
Gelin sıcacık bir köy hikayesine birlikte kulak verelim. Hikayemizin adı ‘‘Patates mi? Kumpir mi?’’
Hikayemiz, Datça’nın Belen köyünde geçmiştir.
Yıllar önce Sadiklerden Mehmet amca ve Fikrîye teyze arasında geçen bir hikâyedir.
Mehmet amca ve Fikrîye teyze bir gün tarladan çalışmadan gelirler, yorgun ve argın bir şekilde.
Mehmet amca, pazardan aldığı patates çuvalını evin önüne indirir. Eşi Fikrîye teyzeye, ‘‘Hanım bugün akşam kumpir pişir, epeydir canım çeker.’’ der ve çeker gider.
Garibim Fikrîye teyze kumpirin patates olduğunu anlamaz, Mehmet amca gezen bir adamdır turistlik yerlerde patatese ‘‘kumpir’’ dendiğini öğrenmiştir. Kara kara düşünür, kumpirin ne olduğunu anlayamaz, eşine mahcup olmayayım diye de patatesi pişirir, hazırlar akşam yemeğine.
Akşam olur, sofra kurulur.
Fikrîye teyze mahcuptur. Eşinin dediği kumpir yemeğini, hazırlayamamıştır çünkü.
Yıllarca aynı yastığa baş koyduğu kocasına bakarak, ‘‘Bey, ben kumpir nedir bilemedim. Onun yerine patatesi pişirdim.’’ der.
Mehmet amca, karısının masumluğunun karşısında naif bir şekilde tebessüm edip, ‘‘Hanımcım, ben ‘kumpir’ derken ‘patatesi’ kastetmiştim zaten.’’ der. Sonrasında ise karı koca göz göze gelip gülüşmüşlerdir hallerine, helal rızkla gelen helal lokmalarını yerken.
Mehmet amca ve Fikrîye teyzenin bu hikayesi tatlı bir köy anısı olarak yer etmiştir yüreklere, özellikle de Belenlilere.
Masum olmak, masum kalabilmek ne de güzel şeydir, öyle değil mi?