Muğla’da yakılmış ağıtlarının genellikle öyküleri vardır. Bunlar ağırlıklı olarak düğünlerde işlenmiş cinayet veya başka gelişmelere bağlı öldürülmüş kişilerle ilişkilidir. Örneğin: Muğla’da Yaka Mahallesi’nde yapılan bir düğünde aralarında husumet bulunun kişiler arasında çıkan kavgada, Sadi isimli genç öldürülür ve bu gencin ölümü üzerine bir ağıt yakılır. Bu ağıtın sözleri şöyledir.

“Yaka Mahallesi’nden düğün kuruldu,

Güvey eve girmeden Sadi’m vuruldu.

Alkanlara boyandı düştü bayıldı,

Keklik gözlü Sadi’m yerlere serildi.

Aman Ayşe’m karaları giydin mi

Ecel şerbetini elinden mi içtin?

Hacıbekir karısı elimden tuttu

Keloğlan’ın Memetbıçağı soktu.

Simitçi Ali tekmeyle dizime vurdu

Keloğlan’ın Mehmet bıçağı soktu.

Nakarat”

İlker Altınsoy- Muğla Türküleri ve Öyküleri-Granada Yay,

Zaten ağıtı yakan kişi, olayın nasıl olduğunu Sadi’nin nasıl öldürüldüğünü ve öldürenin kim olduğunu ağıtta anlatmıştır. Şimdi Muğla’da gerçekleşmiş bir cinayetten oluşturulmuş ağıtın Burdur’a taşınmış halini görelim.

Hacı Bekir karısı kolumu tuttu,

Mehmet Ali Efe kamayı soktu.

Aman Ayşe’m Ayşe’m allar mı giydin,

Ayrılık şerbetini bana mı verdin?

Aman Ayşe’mAyşe’m masa başında

Yarimden ayırdılar on yedi yaşında

Mapushane önünde halı dokunur,

Muğla Hapishanesi’nde ismim okunur.

Söyleyin anama çıraları yakmasın

Oğlum gelecek diye yola bakmasın.

Yusuf Erkan- Cum. Dönemi Teke Yöresi- 2014- İstanbul

Türkünün Muğla söyleminde Sadi’yi bıçaklayanın Keloğlan Memet olduğunu okurken, Burdur taşınmasında Mehmet Ali Efe olduğu söylenmekte ve öldürülen şahıs Sadi ismi geçmemekte olay bir başka olayla bağlantılanmaktadır. Hal böyle de olsa türkünün asıl kaynağı olan Muğla yöresinin malı olduğu ortadan silinememiştir. Bu durum da Türkünün bir şekilde birileri tarafından Muğla’da dinlenip, Burdur’a taşındığını, o yöreye göre uyarlanmaya çalışıldığını göstermektedir.

Bazı türküler acı bir olaya dayalı yakıldıkları için bunlara ağıt denir ve bu ağıtların genellikle öyküleri mevcuttur. Bu gelenek çok eskidir. Eski Türkler’de ölen kişiler, Yuğ denen törenlerle, tören türküleriyle gömülürdü. Ancak bu anlatım sözlü idi, o dönemden elimizde çok az örnek kalmıştır. “Alp Er Tunga” şiiri buna örnektir.

Zamanla bu gelenek Asya’dan, Anadolu’ya taşınmış, ölüm dışında adak törenlerinde, hasat zamanında, Yağmur dualarında kalabalıklar tarafından dini içerikli söylemler geliştirilmiştir. Bir zaman gelmiş yörede yaşanan bazı olayların kahramanları, yörenin zengin ve etkili biri öldürüldüğünde veya genç yaşta bir genç kızı veya delikanlı öldüğünde ağıt yakıcıları, ölen kişinin eşi veya anası ağıtlar yakmıştır. Bu ağıtların hangi olayla bağlantılı olduğu ve hangi yerde doğduğu bilinir, ancak bu olayı öğrenen bazı kişiler gittikleri yerlerde, bu olayı anlayıp ağıtını söylerken, aldığı yöredeki aslı bozup kendi göresine mal edecek değişiklikler yaparlar. Bu da eğreti durur, zamanla taşınıp yöreye mal edilmeye çalışıldığı anlaşılır.

Muğla, Yatağan yöresine ait tanınan “Adem Kardeş” türküsü vardır.Bunun aslının Muğla yöresine ait olduğu bilinmesine rağmen Burdur’da bazı sözler değiştirilerek söylenme yoluna gidilmiştir. Örneğin: Türkünün Yatağan’da oluşan ikinci dörtlüğü,

“Annem yoktur benim suyumu da verecek,

Babam yoktur benim salıma da girecek

Kardeşlerim yoktur benim ahtımı alacak,

Adem yaptıkların yanına mı kalacak?”

Aynı türkünün ikinci dörtlüğünün sözlerinin değiştirilerek söylendiğini görmekteyiz.

“Ana desem anam yok suyumu da verecek,

Baba desem babam yok salıma da girecek,

Gardaş desem gardaş yok ahtımı alacak,

Adem’in yaptıkları yanına mı kalacak?

Dikkat edilirse birinci dörtlükteki orijinallik Burdur söyleminde değiştirilmiştir.