Bir milletin genel tarihini, başta bulunan padişahlar, sultanlar, kağanlar, krallar, çarlar, imparatorlar, kayserler, hanlar gibi devletin en tepesinde bulunan kişiler oluştursa da halk tarihini, bireyler ve kitleler oluşturur. Halk tarihinin olaylarından bazıları resmi kayıtlara geçip, resmiyet kazanırken, bazıları sadece halkın hafızasında kalıp, yerel kültür içinde yaşamayı sürdürmüştür.
Adına türküler yakılmış olan Bodrumlu Kerimoğlu Ali Efe’yi ele alalım. Ali, yoksul bir delikanlıdır. Yöreden bir kızı sever, ama alamaz, üstelik de yoksulluğu nedeniyle aşağılanır. Bu gelişmeden sonra Ali bir köy kızıyla, sevdiği kız da bir başkasıyla evlenir. Bu hor görülmeyi kabullenemeyen Ali, yakını bir kıza laf atan, isteyip alamadığı kadının kocasını öldürür ve kadını da kaçırır. Kadının direnmesi üzerine onu da öldürüp, dağa çıkar. Yörenin en namlı eşkıyası olur. Birçok serüven yaşar, yöre ağalarından Resul Ağa’ya karşı mücadele eder ve yoksulu korur, zengine karşı olan tavrıyla yörede sevilen biri haline gelir. Halkın sevmesine karşılık, devlet suçlu olan bu şahsı arar ve sonunda ele geçirip, hapse atar ve uzun bir hapislik döneminden sonra hapisten kaçar, en sonunda çıkan afla kurtulur ve normal bir yaşantının ardından köyünde vefat eder.
Şimdi olaya dikkat edilirse, Ali sıradan bir insandır, ama istediği kızı alamayıp, üstelik de bey kapısından kovulması, onun ruh dünyasında derin bir acı bırakmıştır. Bunun için bir olaydan dolayı sevdiği kızı alan adamı ve onun eşini, yani sevip alamadığı kadını da kaçırıp öldürmüştür. Bu gelişmede itilmiş, aşağılanmış olmanın Ali’de yarattığı olumsuzlukların izlerini görmekteyiz. Ali’nin annesi, kıza elçi gittiğinde, kız tarafı belki kızlarını vermeyip, onları aşağılamadan gönderseydi, bu olumsuz duygular Ali de oluşmayabilirdi, ama görüyoruz ki bu aşağılanma onun ruh dünyasında kabullenmesi acı bir yara açmış olacak ki ilk fırsatta o ailenin üzerine yürümüştür.
Ali’nin, Bodrum yöresinde Efe diye anılması, eşkıyalıktan öte yaptığı işlerle ilişkilidir. Bu da yöre halkına iyi davranması ve otoriteye karşı olan yaklaşımından ötürüdür. Örneğin. Yörenin zengin kişisi Resul Ağa’ya, halka dağıttığı malların parasını ödetir, yöre insanını inim inim inleten ağa ve onun fedailerini, halkın huzurunda gözden düşürür. Tabi bu yaklaşımı, ağa nezninde kin uyandırsa da, halk nazarında olumlu bir gelişme olarak karşılık bulur. Bunun için bu tür insanlara halk eşkıya dememiş, efe diye hitap etmiş, arkalarından onları unutturmayacak, yıllar ötesinde hatırlanmasını sağlayacak türküler, ağıtlar yakıp bırakmıştır.
Türk halkı, efelere itibar eden ondan medet uman bir noktaya gelmişse, dönem yöneticilerinin bu noktaları iyi irdelemesi gerekirdi. Ama tarihsel süreci incelediğimizde bu yaklaşımı görememekteyiz. Bakın Osmanlı’nın dürüst ve gerçeği yazabilen tarihçilerinden biri olan Koçi Bey, IV. Murat’a yazıp verdiği risalesinde, devlet düzeninin işlemesinde halkın karşılaştığı sorunları nasıl belirtmiştir.
“Bu zulme, köylü ve halk nasıl dayansın? Bütün millet bu haksızlığı nice yaşasın? Velhasıl şimdi ki halde köylü fukarasına olan zulüm hiçbir tarihte, hiçbir iklimde hiçbir padişahın memleketinde olmamıştır.” Demiştir.
Koçi Bey Risalesi. Çeviri. Zuhuri Danışman. M.E.B. Yay. 1972 İstanbul
Bu tür devlet yönetimine verilmiş raporlar, halkın neden eşkıyadan, efeden destek arar noktaya geldiğini gösteren anlatımlardır. Onun için efelerin öyküleşmiş hayatlarında ve onlar arkasından yakılmış türkülerde, halkın toplumsal gelişmeleri ve olayları nasıl değerlendirdiğini görmemiz mümkündür. Unutmayalım ki kişileri dağlara çıkaran gerçekler bellidir. Yöre zenginlerinin, ağaların olumsuz yaklaşımlarının ve devrin sivil ve askeri yöneticilerin bireysel tavırları bu gelişmelerde etkili olmuştur. Halk ve birey psikolojisinin bilinmesi ve ona göre davranılması gerekirken, bazı kişilerin nüfusuna ve yetkisine güvenerek hareket etmesi, suç ortamının oluşmasına ve uzun sürecek sorunların doğmasına neden olmuştur.