Anadolu’nun her yöresinde yapılmış çok sayıda derleme türküler vardır. Bu derlemelerin çoğu eskiye ait olduğu ve derlemeleri geç yapıldığı için, aynı türkünün değişik dizeli hatta dörtlükler eklenerek söylenen varyantları vardır. Melodisi çoğunun değişmemiş olsa da bazı dizelerinde farklılık görürüz veya aynı türkünün benzerini bir başka ilde, bazı değişiklik yapılarak yöreye mal edildiğine rastlarız. Bu tür türkülere” taşınma” veya” taşınmış türküler” denir. Muğla türkülerinin bazıları Denizli, Burdur, Aydın ve Antalya yöresinde bazı sözlerinin değiştirilerek söylendiklerini gördüğümüz gibi, başka yörelere ait olduğu belirtilen türkülerin bazılarını da Muğla türküleri içinde görülmemiz mümkündür. Bu türküler, bir yerden bir yere, kervancılar, askerler, devlet memurları, ozanlar tarafından alınıp götürülmüş, o yöre tarafından kabullenince, yöre türküleri sayılmışlardır. Halbuki bu türküler oluştuğu dönemde kayda alınmış olsaydı, bu karmaşa önlenmiş olacaktı. Onun için yerel derlemeciler önemlidir. Ayrıca derleme yapan kişinin yöre kültürüne hakim olması, o yörenin konuşma tarzını bilmesi önemlidir. Araştırmacı Erdoğan Öztürk, İbrahim Ethem Yağcı’nın,” Notalarıyla Muğla Türküleri”adlı eseri için yazdığı yazıda, bu konuda şu önemli noktaya dikkatleri çekmiştir.

“Birincisi şu anda ilgilenenler, gelecek kuşakta da ilgilenecekler” Notalarıyla Muğla Türküleri’ni gerçek sözcükleri ile öğrenmiş olacaklardır. İkincisi. TRT gibi saygın bir kamu kuruluşunda yer almış ve kendilerini kamuya araştırmacı, derlemeci, sanatçı olarak tanıtıp, böbürlenen sanatçılara da sağlıklı bir araştırma, derlemenin nasıl yapılacağını göstermiş olacaktır. Deniz bineği olan “sandal” ile Akdeniz ve Ege biteği olan ”sandal ağaççığının” ayrımını bilir, bunları öğrenme gereğini duymayan bu sanatçılar ”Kerimoğlu’nun sandalı” değil” Karadağların sandalı”,” Bay Mustafa’ya atılan kurşun değil”, ”Ormancı’ya atılan kurşun” ve” Canım Ormancı” değil” Yaktın Ormancı” diyerek bugüne değin yaptıkları yanlışlıkları düzeltmiş olacaktır. Ayrıca çokbilmişin Gevenes Köyü’nde geçen “Ormancı” Türküsü olayını” Givenis” gibi uydurma bir ad bularak türküyü kendine mal etmeye çalışmasını da engellemiş olacaktır. Bu yapıt Muğla ekinini(kültürünü) koruyacağız diyenlere de bir yanıttır…”

Ege Bölgesi ağırlıklı olarak Yörük yurdudur. Muğla Türküleri bu yöreye yerleşmiş bu insanların içinden çıkmıştır. Tabi bu türküler uzun bir süre kendi çevresi içinde çalınıp söylenmiş, ancak usta bir derlemecinin derlemesi sayesinde piyasaya çıkabilmiştir. Yani yaratılmış bu türküler, uzun zaman derlenmeyi, notaya alınmayı ve bütün Anadolu’ya duyurulmayı beklemişlerdir. İşte İbrahim Ethem Bey, derlenmişlerin dışındakileri ortaya çıkarabilmek için, yoğun çaba harcamıştır. Sadece bunları derlemekle kalmamış, bunları yöreye gelen TRT sanatçılarına verdiği gibi bizzat kendisi gidip, yeni derlemelerini TRT’ye teslim etmiştir.

Muğla Ağzı özellikleri olan bir anlatım söylem biçimine sahiptir. Bu ağzı konuşmak sonradan kazanılan değil, anadiliyle ilişkili bir iştir. Muğla yöresinde yaşayan insanlar, asırlar ötesinden geliştirdiği bir anlatım, bir söyleyiş biçimi oluşturmuştur. Yörede anlatılan masal ve efsanelerde, atasözleri, tekerleme ve ninnilerde, yöre türkü ve ağıtlarında, bu özellikleri görmek mümkündür. Bunların aslına göre derlenmesi de derleyicinin uyması gereken bir ana kuraldır. Örneğin: Muğla Türküleri yöre insanının söyleyiş tarzını gösterir. Bu dilin orijinal hali, bu tür edebi türler içinde yaşamaktadır. Yöreye derlemeye gelenler, yerel konuşma sözlerini derlerler, onların sözcüklerdeki aradıkları bugünkü söylenişleri değildir amaçları, yöre ağzının derinliğine inmek, fonetiğini tespit etmek ve günümüze kadar geçirdiği değişimi gözlemek içindir bütün bu çabaları. Böylece eski konuşma şeklinin bir şekilde yaşaması önemlidir. İbrahim Ethem Yağcı, Türküleri oluşturan yerel sözcüklerin kullanımına çok dikkat etmiştir. Sözcüklerin kullanımı, yerel özelliklerine bağlı sözleri söyleyen nasıl söylemişse, o da aynısını almıştır.

Türkülerin yerel tavırlarının kendine özgü bir söylenişi vardır. Bunu ise söyleme biçimi belirler. Halkın kullandığı sözcüğü değiştirip veya sözcüğü daha bir incelterek söylemek, söylemde ses farklılığı oluşturacaktır. Bu anlatımımızı İbrahim Ethem Bey’in, Gülten Şaban’dan derlediği” Gök Soğanın Cibciği” türküsünün sözleri üzerinde göstermeye çalışalım.

Abov gök soğanın cibciği

Bek güzel oluyoru

Taze gelinlerin gıbcığı.

Abov topluda bezin burgusu

Ben sana yanıvedim

Ayrılemecen doğrusu.

Obov göremedim de oyununa

Nezmandır yalvarıyom

Neye alıyoman goynuna

Abov dolu destilen dolmayşı

Güzelimin goynunda

Sabahlarında olmayşı.

Şimdi türkü “abov” diye şaşkınlık ifade eden bir ünlemle başlıyor. Cibcik( yeşil soğanın tohuma kaçan yenmeyen yaprağı)- Oluyoru (oluyor) Bibciği: ( Yeni evlenen kızın nazı, cilvesi)- Alıyoman(almıyorsun)- Destilen(testiler)- Dolmayşı(dolması) gibi yerel sözcükler yanındabek- pek kullanımında b-p, yine goynunda koynunda sözcüklerinin başındaki g- k ünsüzlerinin kullanım farklığı olduğunu görmekteyiz. Ayrıca Ayrılmecensözcüğünü ”Ayrılmayacağım veya ayrılamayacağım”şeklindeyine aynı sözcük,” ayrılmecen” şeklinde ikinci şahıs kullanırken, aslında kendini kastedip birinci tekil şahıs olduğu anlamı verilmiştir.Bu özelliklere Muğla türkülerinin bir çoğunda rastlamak mümkündür.