Her kitabın yazılmadan önce ve de yazıldıktan sonra bir hikayesi vardır.
Bu sebeptendir ki kitabı sahaftan almayı yeğlerim ben.
İçine yazılmış bir not çıkar bazen karşıma, kimi zaman da kurutulmuş bir çiçek yaprağı.
Kim hangi duygularla koymuştu acaba o yaprağı diye geçiririm aklımdan sonra.
Ardından sahaf raflarındaki kitapları düşünür, cevabını bilmediğim ve de bilmeyecegim soruları sorarım kendime.
Daha önceki bir yazımda da belirtmiştim, nesneleri konuşturmayı severim çünkü ben.
Kimilerinize garip gelebilir bu söylediklerim ama seviyorum “o nesnenin yerinde olsaydım ne olurdu acaba?” diye kendi kendime sormayı.
Mesela kitaplar da hissediyor mudur acaba onu okuyanın ellerini hatta bazen hislerini.
Ya da sahafa bırakıldıkları zaman neler hissediyorlardır. Muhtemelen kimisi karalar bağlarken kimisi güle oynaya alıyordur raflarda yerini.
Zira kimine zor gelir alıştığı yerden kopmak, kimine ise pek önemsiz.
Mesela ben bir kitap olsaydım üzülür müyüm yoksa sevinir miydim kestiremedim şu anda.
Ama sahaf rafında bir kitap olsaydım diğer kitapların hikayelerini ve onların dilinden 'sahiplerinin' hikayelerini dinlemek isterdim galiba.
Sahi siz sahaf rafında bir kitap olsaydınız, en çok neyi merak ederdiniz?