"Duvarların da dili vardır aslında.
Gecenin bir türlü sabah evrilmedigi zamanlarda anlarsın.
Bazen sığınağın olurlar bazen en yakın dostun.
Bazen de bir düşman gibi gelirler dört bir yandan üzerinize.
Geceler bir türlü sabahlara evrilmez bazen. O zaman anlarsın zaman denen bilinmezin göreceliğini.
O zaman anlarsın herşeyin ilacı olduğuna inandırıldığımız zamanın fazlasının zararlı olduğunu.
Ve sonra belki de kıymetini.
Öyle herkese verilmeyeceğini, öyle herşeyle harcamayacağını…
Zamanla konuştum az evvel…"
Diye yazmışım not defterime yaklaşık üç yıl önce.
Niye yarım bıraktım bilmiyorum. Muhtemelen zihnimde tamamladım ben o cümlenin devamını.
Yazmamamın bir sebebi de vardır illaki.
Ama unuttum.
"Söz uçar yazı kalırmış" diye bir kez daha tekrar ettim.
İnsan, her geçen gün bir başka insana daha dönüşünüyormuş en çok da bunu anladım, kendi cümlemin sonunu tahmin etmeye çalışırken.
Sanki bir başkasıymışım gibi "ne düşünmüş olabilirim?" sorusunu sorduğumda bir kez daha emin oldum dünkü ile bugünkü benin aynı olmadığına.
Sonra "zaman ile konuşma imkanım olsaydı, zamana ne söylerdim acaba?" diye zihmini yokladım şöyle bir.
Tek tek sıraladım cümleleri ama yine yazmadım.
Galiba yazı olup kalmasın söz olup uçsun istedim.