Güzelim memleketimizin başı dertten kurtulmuyor. Askeri operasyonlarla mı uğraşalım, ekonomik zorluklarla mı mücadele edelim, enflasyonla mı boğuşalım, pahalılıkla mı savaşalım, milletimizi Korona’dan mı koruyalım? Ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız.
Televizyonlara bakıyoruz, haberleri dinliyoruz, kulağımızı sunuculara dikiyoruz. Güllük gülistanlık tablolardan bahsediyorlar bizlere. Acaba diyoruz, biz başka bir ülkede mi yaşıyoruz yoksa bizi yönetenler başka memleketleri mi anlatıyorlar millete. Ekonomimiz pik yapmış.Çok iyi durumdaymışız.Bizim dolarla falan ilgimiz yokmuş.2023 hedeflerine süratle yaklaşıyormuşuz.Dış güçler bizi çok kıskanıyorlarmış. Bu yüzden herkes karşımıza geçmiş, bize çelme atıp duruyorlarmış.
Cem Yılmaz söylese bunları güler geçerdik.Ama ülkeyi yönetenler,sorumlu makam sahipleri söylüyorlar iyiye gittiğimizi.Hem de milletin gözünün içine baka baka anlatıyorlar hayallerindeki Türkiye’yi.Keşke iyiye gitsek, keşke Devlet İstatistik Kurumunun açıkladığı rakamlar gerçek olsa,keşke enflasyon tırmanmasa,keşke pahalılık dizginlense,keşke giderek daralan düşman çemberlerini kırabilsek..Kim istemez böyle bir Türkiye’yi ve kim alkışlamaz böyle bir başarıyı?Ama gerçek bu mu yoksa tamamen tersi mi?
İktidardan beslenmeyenler, gücünü iktidardan almayanlar, kenarda üç-beş kuruşu olmayanlar, işsizler, yoksullar perişan durumda.Bizi yönetenler şöyle ellerine fileyi alıp çarşıya pazara gidiyorlar mı hiç?Gitseler faciayı görecekler.etiketlere bakıp irkilecekler.Eskiden semt pazarlarında 50-75 liraya dolan fileler ve poşetler şimdi 200-250 liraya dolmuyor.İyi bir zeytin ve peynirin kilosu neredeyse 100 liralara tırmanacak.Bunu görmek için gezmek lazım,halkın arasına korkusuzca girmek lazım, koruma ordularıyla dolaşmamak lazım.
15-16 yıl önce biz ciddi bir ülkeydik. Dünyada saygınlığımız vardı. Çok güçlü bir orduya sahiptik.Türkiye dediniz mi,karşımızdaki ülkeler durup düşünürler,öyle konuşurlardı.Bugün 800 bin nüfusuyla Birleşik Arap Emirliği bize posta atıyor.Suudi Arabistan Türk mallarını boykot etmekle kalmıyor,diğer arap ülkelerini de bize karşı ambargoya çağırıyor.Bir fiskeyle devireceğimiz Ermenistan uçağımızı düşürüyor.Arkasına Avrupa Birliğini alan Yunanistan,tüm uluslararası anlaşma ve protokolleri çiğneyip yok sayarak, çevremizdeki adaları sahipleniyor.Bir avuç gözükara insanımızla beş dakikada denize dökeceğimiz Yunanlılar,Bodrum’un hemen karşısındaki adaya sadece bayrağını değil,uçaksavarlarını da dikiyorlar.
Kardak adalarını bir gecede geri alan Tansu Çiller kadar olamadık. 18 adamız göz göre göre gitti de, sesimizi bile çıkaramadık. Biz böyle olacak bir milletmiydik? İçerde bile parçalandık, bölündük, bazı gruplar düşman gibi bakıyorlar birbirlerine. Millet silahlanıyor,bunu da bilmeyen yok.İçerdeki parçalanmamız yetmiyormuş gibi, dışardan milyonlarca Suriye’liyi de bela ettik başımıza. Afgan’lısı, Irak’lısı, İran’lısı, Pakistan’lısı, ülkesinden kaçanların tümü de eklendi bu milyonlara. Öyle bir karanlık tablo yarattık ki, düzeltebilene aşk olsun.
Planımız yok, programımız yok, planlama teşkilatımız yok. Müteahhitlere dolarla borçlanarak yaptığımız köprülerle, yollarla, hastanelerle, havaalanlarıyla öğünüyoruz. Bütün paramızı betona yatırdık. Gaziantep’te 300 fabrika açtık diye ilan ediyoruz ama, kapananların sayısını söyleyen yok. Hem de öyle Antep’tekiler gibi filan değil, çok büyük ve ciddi fabrikalar kapanıp duruyor. Yerli sermaye ürkmüş durumda, önünü göremiyor. Yabancı sermaye deseniz, pılıyı pırtıyı toplayıp çoktan gitti.İşsizler ordusu çığ gibi büyüyor.
Başkanlık sistemiyle Parlamento’yu da etkisiz hale getirdik. Muhalefet deseniz, kelin merhemi olsa başına sürecek. Defalarca seçim kaybeden Genel Başkanlar (dikkat edin liderler demiyorum) koltuklarına sımsıkı yapışmış bırakmıyorlar. Yürümekten acizler, iktidara yürüdüklerini söylüyorlar. Bu iktidarla Türkiye nasıl düze çıkamayacaksa, bu muhalefetle de, bu muhalefet kafalarıyla da düzelmemize imkan yok. Bazı Genel Başkanların siyasete veda edip, ülkenin geleceğinin önünü açmaları lazım. Siyasi Partiler Kanununu, seçim kanununu ülke menfaatlerine uygun biçimde değiştirmedikçe, bir arpa boyu bile yol almamız mümkün değil.
PKK ile yıllardır savaşıyoruz. Kürtleri Parlamento’da temsil eden parti yönetiminin içinde teröristlerle gönül ve akrabalık bağı olanlar var. Bu partiye oy veren Kürt yurttaşlarımızın çoğunu ayrı tutuyoruz ama bazıları devletimize düşman gibi hareket ediyorlar. Hazineden yardım alan bu partinin idarecileri, maaşlarını da milletin vergilerinden almalarına rağmen, bayrağımıza ve yasalarımıza uygun davranmıyorlar. Sanki başka bir ülkenin Parlamenteri gibi hareket ediyorlar, Meclis kürsüsünden ettikleri Anayasaya sadakat yeminini çok sık çiğniyorlar. Hoş kim çiğnemiyor ki, diğer partilerin içinde de çokça var böyleleri.
Bu partimizi ya Anayasa’nın çizgileri içine çekmeli yada yasalara uymadıkları gerekçesiyle kapatılmalarını talep etmeliyiz. Böyle bir talebi yaparsak, devamlı Anayasayı ihlal eden, laiklik ilkelerini sürekli çiğneyen ve Türk Devletini İslam modeline doğru koşturarak tüm kaynaklarını bu yolda harcayan AKP’yi de görmezden gelemeyiz. Türkiye’nin kendisine bir çeki düzen vermesi lazım. Hem de hiç vakit kaybetmeden bunu yapması gerekiyor. İçerde düzelemezsek,böyle bir tabloda dış sorunlarımızı da çözemez ve hatta daha da çetrefil hale getiririz.
Türkiye kimsenin, hiçbir grubun, hiçbir karanlık emelin oyuncağı değildir. Bu ülke Suriye’liler ve ülkesinden kaçan maceracı müslümanlar hariç,81 milyon Türk’ün anavatanıdır. Bu anavatanı korumamız, yüceltmemiz ve muasır medeniyetler çizgisine taşımamız için hepimiz, elele, gönül gönüle vermeli, kardeşçe kucaklaşmalı ve etrafımızı çeviren düşman halkaları ve karanlığı birlikte dağıtmalıyız. İktidarla muhalefetin aklını başına toplaması ve bunca zorlu sorunun üstesinden gelebilmesi için vakit giderek daralıyor.
Türkiye Türk’lerindir. Göğsümüzü gere gere hepimiz (Ne mutlu Türk’üm diyene)diyebiliyorsak eğer, aşamayacağımız engel, çözemeyeceğimiz problem ve sorun yoktur. Yeter ki gecikmeyelim.