İlgilenenler yahut bizim gibi yaşı kemale erenler Türkan Şoray’ın eşsiz güzelliğiyle oynadığı ve hepimizin kaderine yandığımız “Sultan Gelin” filmini hatırlayacaktır. Filmde, telli duvaklı gelin olan Sultan düğün gecesinin sabahında; damadın, babasının attığı silahtan korkup kalp krizi geçirip ölmesi üzerine, dokuz-on yaşlarındaki Veli’ye nikâhlanması hikâye edilmiştir.
Yenge ile evlenme olarak ortaya çıkan bu duruma “levirat” yahut “leviratus” geleneği denilmektedir. Esasen Türkmenlerde gördüğüm tam anlamlandıramadığım biraz da tuhaf gelen ve hakkında araştırma yapan bilim insanlarına göre bu levirat geleneğinin birkaç türü varmış. Koca öldüğünde küçük kardeşle evlenme, koca öldüğünde kocanın akrabalarından biriyle evlenme, koca öldüğünde onun çocuğu olmayan üvey evlatla evlenme. İslamiyet’in kabulünden sonra sonuncunun terk edildiği bilinmektedir. İlk ikisi ile ilgili olarak ise konargöçer Türkmen Aşiretlerinde çokça görüldüğünü söyleyebiliriz. Bu ilk ikisini yaşayanları bizatihi görmüşlüğümüz de vardır. Bununla birlikte, söz konusu geleneğin Yahudilerden, Moğollara kadar bir çok kültürde varlığı da bilinmektedir.
Bu geleneğin kültürel sürekliliğin bir sonucu olarak Hunlardan bu tarafa Türkler arasında yaşadığını söylesek abartmış olmayız sanırım. Gerçekten de bu geleneğin sosyal, siyasal ve ekonomik birçok sebebi olduğunu söylemek mümkündür. Konuştuğum Türkmen kocaları bu geleneği devam ettirmelerinin sebebini ölen kişinin çocuklarının el elinde büyümesini engellemek olduğunu ifade etmişlerdir. Öte yandan, fakir aileler için yuva kurmanın zorluğu ve masraflı oluşu da nazara alındığında leviratın ekonomik sebeplerle tercih edilmiş olabileceği de göz önünde bulundurulabilir. Bununla birlikte, tarihsel süreçte Emir Timur’un ölen çocuklarının eşlerinin yaşayan çocukları ile evlendirildiği bilinmektedir. Evlenen bu kadınların ise Cengiz soyundan yani “küregen” olmasının bu evlilikte etkisi olduğunu ve Emir Timur’un siyasal kaygılarla dul kalan kadınları sağ olan çocuklarıyla evlendirdiğini söyleyebiliriz.
Son zamanlarda bilgileri tazeleme bakımından Büyük Selçuklu tarihi okumalarına tekrar başlamıştım. Selçuklu hanedan ailesinin kimi adet ve geleneklerinin, Türkmenler tarafından 21. Yüzyıla kadar taşındığını görmek hem çok şaşırtıcı hem de bir o kadar ilginçti. Gerçekten de Türkmenlerdeki akraba evliliğinin bir benzerini Selçuklu hanedan ailesinde gördük. Nitekim Berkiyaruk’un annesi olan Zübeyde Hatun Melikşah’ın karısı olup, Çağrı Beyin oğlu Emir Yakutî beyin kızıdır.
Tarih ana akım üzerinden ilerlemekte ve o akıma başkaldıran yahut karşı çıkan -emekleri hizmetleri ne olursa olsun- ya unutulmakta yahut da hain olarak tozlu sayfalarda yerini almaktadır. Bunun en güzel örneklerinden biri de Selçuklu hanedan ailesinden İbrahim Yinal’ın hazin hikâyesidir.
Malumları olduğu üzere Oğuz Yabgu Devletinin Subaşısı (ordu komutanı) olan Selçuk Beyin Yabgu ile sorunlar yaşamaya başlaması ile mahiyetindeki Türkmenlerle Horasan civarına gelmesi ile Dünya tarihini derinden etkileyen hikâye başlamıştır.
Tuğrul ve Çağrı Beylerin babası Mikail Beyin ölümünden sonra anneleri, söz başında bahsettiğimiz eski Türk geleneğinden gelen “levirat”, usulünden dolayı Selçuk Beyin küçük oğlu Yusuf Yınal’la evlendirilmiş, bu evlilikten de İbrahim Yınal dünyaya gelmiştir. Diğer bir ifadeyle İbrahim Yınal, Tuğrul ve Çağrı Beyler ile anne tarafından kardeş, baba tarafından ise amca çocuklarıdır.
Tuğrul ve Çağrı Beylerin üvey kardeşi İbrahim Yınal kadri bilinmeyen çok büyük bir komutan idi. Zira Selçuklunun genişlemesinde Çağrı Bey kadar büyük rolü olmuştur. Selçuklu tarihinin ilk ve önemli fetihlerinden olan Nişabur ele geçirildiğinde şehri teslim almaya İbrahim Yinal üzerindeki yırtılmış elbiselerle mahiyetinde birkaç yüz atlıyla şehre girer. Gazneli Sultan Mahmûd ve oğlu Mesûd’un şehre büyük tantana ile girişlerine şahit olan ihtiyarların İbrahim Yinal’ı gördüğünde bir taraftan ağlayıp diğer taraftan olayın basitliğine güldüklerini dönemin tarihçileri rivayet edilmiştir.
Selçukluların Doğu Romalılarla yahut bilinen adıyla Bizans İmparatorluğuyla ilk büyük karşılaşması malumları olduğu üzere Pasinler Savaşıdır. Tarihçiler Anadolu kapılarının asıl bu savaşla açıldığını belirtmektedir. Selçukluların kuruluşu ekseriyetle Dandanakan savaşı sonrasına tarihlenmektedir. Dandanakan savaşından henüz 8 yıl sonra Pasinler’de savaşa girilmesi İran’ın fethinin nasıl baş döndürücü bir hızla gerçekleştiğini göstermektedir.
Selçuklu hanedanından Şehzade Hasan’ın Doğu Roma ile meydana gelen çatışmalarda şehit düşmesinden sonra bunun öcünü almak için İbrahim Yınal Pasinler’de ihtişamlı bir zafer kazanmış, Bizans ordusunun komutanı esir edilip Tuğrul Beye gönderilmiştir.
İbrahim Yınal Rey, Hemedan gibi şehirlerle Azerbaycan ve Doğu Anadolu’nun fethinin mimarıdır desek abartmış olmayız sanırım.
Bununla birlikte maalesef iki kez isyan etmiş ikinci de ağabeyi Tuğrul Bey tarafından bertaraf edilmiştir. Tarihin “hain” olarak kaydettiği bu muzaffer komutan için günümüzün kıymetli Selçuklu tarihçilerinden Prof.Dr. Cihan Piyadeoğlu “İbrahim Yınal’ın her iki isyanının hanedan içerisinde sahip bulunduğu yer ve başarılarına rağmen konumunun buna uygun olmaması neticesinde gerçekleşmiş olduğunu söylenebilir.” demektedir.
Bizlere düşen ise Türkçedeki bir deyimden ibarettir “Sezar”ın hakkı Sezar’a” …
Baki Selam.