Allah’a kul olduğunu söyleyen insanın ,temel kulluk görevlerinden olan şükür borcunu asla unutmaması gerekir.Verilen her nimet bir imtihan vesilesidir. Nimeti vereni hatırlamak ve ona teşekkür etmek,nimeti artırır. Nimeti vereni tanımamak ve nimetin asıl sahibini unutmak ise nimete karşı nankörlüktür. Şükretmek sadece dille “Elhamdülillah, Ya Rabbi şükür” demek değildir.Asıl şükür, her nimeti Allah’ın razı olacağı şekilde değerlendirmektir. İnsan nasıl şükreder? Gelin izah edelim. Kalbin şükrü, nimetleri verenin Allah olduğuna inanmak; dilin şükrü, Allah’ın verdiği nimetlere hamdetmek; bedenin şükrü, varlığını Allah’ın rızasına uygun bir şekilde sürdürmek, namaz, oruç gibi ibadetleri eda etmek ve o’nun yasaklarından uzak durup buyruklarını yerine getirmek; malın şükrü ise sadaka ve zekât vermektir. İlmimizin şükrü de öğrenci yetiştirerek, ardımızda kalıcı eserler bırakarak insanlığa faydalı olmaktır. Şekûr olan, yani kendisine yapılan şükranları kabul eden Yüce Rabbimiz, ...Bana şükredin,bana nankörlük etmeyin ! Diyerek insanın kendisine şükretmesini, nankörlük yapmamasını istemektedir.(Bakara /152) Ayrıca O, yapılan şükrü karşılıksız bırakmamakta ‘Eğer şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım’.Diyerek şükredene karşı daha fazlasını lütfetmektedir.(İbrahim/7)
Sevgili Peygamberimizin Rabbine nasıl şükrettiğini Hz. Aişe annemiz şöyle anlatır.Bir gece bana,"Ey Âişe! İzin verirsen kalkıp bu gece Rabbime ibadet edeyim." dedi. Ben de "Vallahi, ben sana yakın olmayı da seni sevindirecek şeyi de severim" dedim. Kalkıp abdest aldı. Sonra namaza başladı. Namazda ağladı ve gözyaşları göğsüne, sakalına ve secde ettiği yere damladı. Daha sonra Bilâl-i Habeşî sabah ezanını okumaya geldi. Allah Resûlü’nün ağladığını görünce, "Yâ Resûlallah! Yüce Allah geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affettiği hâlde niçin ağlıyorsun?" dedi. Allah Resûlü ona şu cevabı verdi: "Ben Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı? (İbn Hıbban,Sahih,II,386) Sevgili Peygamberimizi mübarek ayakları ya da bacakları şişinceye kadar ibadete yönlendiren duygu, Allah’a şükretme duygusudur. Yine Sevgili Peygamberimiz sevindirici bir durumla karşılaştığında Allah’u Teala’ya şükür için secdeye kapanırdı. Önceki peygamberler de ,hep Rablerine şükretmişlerdir. Kurân-ı Kerîm, Hz. Nuh hakkında, “O, çok şükreden bir kul idi.” Derken; Allah’ın nimetlerinden dolayı Hz. İbrâhim’in; kendilerine verilen ilimden dolayı Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman’ın hamd ve şükürlerinden bahsetmektedir.
İbadetlerde gözetilen hikmetlerin başında, şükretme duygusu gelir. Ramazan’da tutulan oruçlar, hac mevsiminde kesilen kurbanlar,bilhassa zekât, sadaka ve Allah yolunda infak gibi malî ibadetler, nimetleri veren Yüce Allah’a şükretme hikmetine dayanmaktadır. İnsanın şükretme ihtiyacı yaratılışı gereğidir. Şükretmek kulluğun ve İslâmî terbiyenin doğal sonucudur. Bizler de Rabbimizin bahşettiği nimetlerin değerini bilmeli ve nimetleri kullarına karşılıksız verene kulluk bilincinin gereği olarak şükrümüzü hakkıyla yerine getirmeliyiz. Bunu yaparken de Peygamber Efendimizin öğütlediği gibi, zenginlik ve yaratılış bakımından kendimizden üstün olanlara bakıp üzülmek yerine ,kendimizden aşağıda olanlara bakarak sahip olduklarımızın kıymetini bilmeliyiz. Rabbimizin bizlere bahşettiği her nefeste, kendi âcizliğimizin farkına varmalı o’na şükran duymalı ve o’nu bütün övgülerle anmalıyız..Unutmamalıyız ki, bütün varlıklar da hamd ile Allah’ı tesbih etmektedirler.Dolayısıyla hamdeden bir kul kâinat bütününün anlamlı bir parçası olarak kulluk bilincini muhafaza etmektedir.Bu güzel ayda Yüce Rabbimiz’den niyazımız odur ki; adını anıp zikretmek, nimetlerine şükretmek ve o’na en güzel bir şekilde kulluk etmek için bizlere yardım eylesin.(Amin)