Gündem

Reha Günay Kitabını Tanıttı

Prof . Dr. Reha Günay Bodrum Belediyesi’nin desteğiyle Yapı Endüstri Merkezi (YEM) yayınları tarafından basımı gerçekleştirilen  “Bodrum 1965-1991 Geleneksel Mimarlığın İzinde-1” kitabını kaleme almıştı. Kitabın tanıtımı ve söyleşisi Muğla’nın Bodrum İlçesi’nde yapıldı.

Kitap tanıtımında konuşan Günay,” Artık kıyı kentlerde yaşam zorlaşmış ve anlamını kaybetmiş, kentsel ve kırsal alanlar arasında fark kalmamıştır. Tatil yöreleri ikinci bir kent görünümü kazanmıştır. Kentten kaçan insanlar, bir başka kentin daha büyük sorunlarının içinde kalıyor” dedi.

Muğla’nın Bodrum İlçesi’nde  Prof.Dr. Reha Günay’ın kaleme aldığı “Bodrum 1965-1991 Geleneksel Mimarlığın İzinde-1” kitabının tanıtım ve söyleşi toplantısı düzenlendi. Toplantıya katılanlar arasında; Bodrum Belediyesi Koordinatör Meclis Üyesi Emel Çakaloğlu, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve çok sayıda vatandaş yer aldı. Prof.Dr. Reha Günay kitabı hakkında bilgiler verirken, kitabını okurları için imzaladı. Programda açıklamalarda bulunan Günay, kumsallarda soyunma yeri, tuvalet, çöp kutuları, can kurtarma ve emniyet teşkilatının olmadığını belirterek,” Günlük kumsal ve çevre temizliği yapılmıyor, kumsallar bu kalabalığa yetmiyor. Plaj kıyafeti giymemesi, kumsalda top oynanması gibi olaylar, henüz plaj kültürüne tümüyle alışılmadığını gösteriyor. Modern teknolojinin sunduğu plastik ambalaj malzemeleri, zamanla çürümediği için yıllarca olduğu yerde kalarak çevreyi kirletiyor. Kanalizasyon atıkları denize dökülüyor; bu yüzden birçok kıyı kentte denize girmek tehlikeli ve yasaktır. Bir başka kirlilik de gürültü ve müziktir. Çok fazla yüksek sesle çalınan müzikler, insanları rahatsız ediyor. Kalabalık yüzünden turistik tarifeler anormal bir şekilde artış gösteriyor. Bu durumda yerli halk zarar görüyor. Bütün bu olumsuz gelişmeler sonucu insanoğlu kazdığı kuyuya düşmüştür. Artık kıyı kentlerde yaşam zorlaşmış ve anlamını kaybetmiş, kentsel ve kırsal alanlar arasında fark kalmamıştır. Tatil yöreleri ikinci bir kent görünümü kazanmıştır. Kentten kaçan insanlar, bir başka kentin daha büyük sorunlarının içinde kalıyor. Ancak kentte alışveriş yaptığı mağazayı kıyı kentte tekrar bulunca, kendini gurbette hissetmeyip rahatlıyor. Yol, su, elektrik ve haberleşme yetersiz; kanalizasyon yok, çöpler toplanmıyor. Gürültü, kalabalık, hatta trafik ve otobüs ile park sorunu insanları bunaltıyor. Deniz için geldikleri kıyılarda denize girilemiyor. Sonuçta insanlar tatil evlerine geri kalmış yörelerini insanlara satıp, daha birkaç yıl bozulmadan kalacağına inandıkları başka kıyı kentlere göç etmeye başlıyor. Bu olay, yüzyılımızın çok acıklı bir sorunudur. Çünkü bütün kıyı kentlerimiz bu süreci yaşamakta ve yok olmaktadır. Bu yok oluşta tatilcilerin yanında kıyı kentleri de sorumludur” ifadelerini kullandı.

“TOPLUMUN YARARINA İLİŞKİ KURULMALIDIR”

Günay sözlerini şöyle sürdürdü:” Ancak sonuçta tatilciler, kıyı kentte alacakları bir şey kalmayınca, tıpkı çekirge sürülerinin yaptığı gibi, yerlileri sorunlarla baş başa bırakıp başka yörelere geçmektedirler. Peki, kıyı kentlerinin bir kurtuluş yolu var mı? En başta kısa vadeli kazançlar yerine uzun vadede sonuçlar önceden kestirilmelidir. Azınlığın yararı yerine toplumun yararına ilişki kurulmalıdır. Önemli kararlar bir kişi tarafından alınmamalıdır. Eski kıyı kentlerin inşaat yasağı kalkmalı; tatil yöreleri ve diğer yapılar kıyı kentten belirli bir uzaklıkta, yolu az, en çok iki katlı, çevreye uyumlu, doğaya saygılı, altyapısı çözülmüş uygun kentlerde yapılmalıdır. Doğal ve tarihi sit alanları da ve bunların yapımlarında kesinlikle inşaat ruhsatı verilmemelidir. Toplumda ve yönetimde bizde hiç fark edilmeyen kırsal alan kavramı ısrarla ve bilinçle tesis edilmelidir. Bu özgür yaşam alanına kendi başına var olması için fırsat vermemiz gerekiyor. Bu alanda, sayısını ve adını bilmediğimiz milyonlarca mikro ve makro canlı var; çoğunun doğadaki görünümünün ne olduğunu bile bilmiyoruz. Kendileri yok olduktan sonra belki fark edileceğimiz yararları var. Bu kırsal alanda kendileri yaşamayan ama yaşlanan oluşumlar var; bunları tahrip ettiğimizde bizde de tahribatlar oluşuyor. Kırsal alandan elimizi çekmemiz gerekiyor. Eğer kıyı kentlerimizi zamanında koruyamazsak, yapabilecek son işlem, kıyı kentinin mimarlık, şehircilik ve doğal çevresinin yeniden düzenlenmesi gibi çok sorunlu ve çok pahalı önlemlerle restorasyonu olacaktır. Yine de kaybettiğimiz birçok şey geriye gelmeyecektir”