Bizi Ramazan ayına kavuşturan Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun.
Bize dinimizi öğreten rehberimiz, efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya, âline ve ashabına salâtu
selamlar olsun.
Ramazan ayı, Allah’ın kullarına lütfettiği çok mübarek bir aydır. Fakat asıl olan bu kıymetli
zaman dilimini gereği gibi ihya etmektir. Bu meyanda gecelerinin ihyası için Ramazan ayına
mahsus ibadetlerden biri de teravih namazıdır.
Sözlükte rahatlatmak, dinlendirmek anlamlarına gelen tervîha kelimesinin çoğulu olan
teravih, dinî bir terim olarak, Ramazan ayında, yatsı namazı ile vitir namazı arasında kılınan nafile
namaz demektir.
Hadislerde “kıyâmü şehri ramazân” (ramazan ayının namazı) veya “ihyâü leyâlî ramazân”
(ramazan gecelerinin ihyası) diye anılan bu namaza dört rek‘atta bir dinlenme amacıyla biraz
oturulduğundan (tervîha) teravih denmiştir.
Resûl-i Ekrem (s.a.s.) ashabıyla beraber cemaat hâlinde bu namazı kılmış, onların iştiyakını
görünce farz olur endişesiyle cemaatle kılmayı terk ederek yalnız kılmaya devam etmiştir (Buhârî,
Salâtü’t-terâvîh, 1; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 177-178).
Yine Hz. Peygamber, “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazan
namazını (Teravih) kılarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Salâtü’t-Teravih, 1; Müslim,
Salâtü’l-Müsâfirîn, 173) ve “ Şüphesiz Allah (cc) orucu farz kıldı bende Ramazan gecelerini ihya
etmeyi sünnet kıldım. Her kim inanarak ve sevabını Allah’tan (cc) umarak ramazanı oruçla
ve gecelerini namazla ihya ederse anasının kendisini doğurduğu günkü gibi tertemiz olur.”
( İbn Mâce, Muhammed b. Yezîd, Sünenü İbn Mace (Beyrut: Dâru’l-Fikr, t.y.), blm. İkamatu’s-Salat, 173.) buyurarak teravih
namazına teşvik etmiştir. Bu bakımdan teravih namazı, erkek ve kadınlar için sünnet-i müekkededir.
Teravih namazını dört rekâtta bir selam vererek kılmak caiz ise de, iki rekâtta bir selam
vererek kılmak daha faziletlidir. Bu namazın her dört rekâtının sonunda bir miktar oturup dinlenmek
müstehaptır. Bu dinlenmelerde tehlîl (lâ ilâhe illallah demek) ve salavât ile meşgul olunması
uygundur.
Teravih ve vitir namazının vakti, yatsı namazının vaktidir. Ancak hem teravih hem de vitir
namazı, yatsı namazının farzından sonra kılınır. Bu itibarla yatsı namazının farzından önce kılınan
teravih ve vitir namazlarının iade edilmesi gerekir. Eğer vakit çıkmış ise; teravih’in kazası
gerekmez, vitrin kazası gerekir . (İbnü’l- Hümâm, Feth, I, 487; Kâsânî, Bedâî’, I, 290).
Hz. Peygamberin (s.a.s.) kıldığı teravih namazlarının kaç rekât olduğu konusunda, üzerinde
ittifak edilen bir rivayet bulunmamaktadır. Her ne kadar onun vitir dâhil yirmi üç rekât teravih
kıldığı yönünde bazı rivayetler varsa da (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, III, 395; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, II, 698)
bunlar fukaha tarafından farklı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu konuda Hz. Âişe’nin, Hz.
Peygamberin (s.a.s.) Ramazan ayındaki gece namazlarıyla ilgili hadisinden ve Hz. Ömer’in
teravihin cemaatle kılınmasını başlatmasıyla ilgili haberlerden hareketle bir sonuca ulaşılmaya
çalışılmaktadır. Bu konudaki haberler şöyle değerlendirilebilir:
Resûlullah’ın (s.a.s.) Ramazan’daki gece namazları sorulduğunda, Hz. Âişe, “Resûlullah,
Ramazan ve Ramazan dışındaki gecelerde on bir rekâttan fazla (nafile namaz) kılmamıştır.” (Buhârî,
Teheccüd, 16) karşılığını vermiştir. Başka bir rivayette bu sayı on üç olarak zikredilmektedir (Müslim,
Salâtü’l-Müsâfirîn, 123-124). Öncelikle bu hadisin teravih namazı hakkında olduğu konusunda bir açıklık
bulunmamaktadır. Diğer taraftan Hz. Âişe’nin, Allah’ın elçisinin Ramazan ayında ve Ramazan
dışındaki gecelerde on bir veya on üç rekât namaz kıldığını belirtmesi, onun teravih dışında devamlı
olarak kıldığı bir gece namazının bulunduğunu göstermektedir. Zaten Kur’an-ı Kerim’de de,
“Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. Umulur ki Rabbin,
seni övgüye değer bir makama gönderir.” (İsrâ, 17/79) buyrulmaktadır.
Yukarıda zikredilenlerden, söz konusu sorunun, Ramazan ayında Hz. Peygamberin (s.a.s.)
diğer ibadetlerinde olduğu gibi, gece namazlarında da bir artış olup olmadığını öğrenmek amacıyla
sorulduğu ve teravih namazıyla bir ilişkisinin olmadığı anlaşılmaktadır. Hz. Âişe’den rivayet edilen,
“Resûlullah (s.a.s.) Ramazan ayında, diğer aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi. Ramazan’ın son
on gününde ise çok daha fazla bir gayret gösterirdi. Son on günde, geceyi ihya eder, ailesini de
uyandırırdı.” (Buhârî, Fazlu Leyleti’l-Kadr, 5; Müslim, İtikâf, 7, 8) hadisi bu görüşü desteklemektedir. Diğer
yandan, bu hadisin teravihin meşru kılınmasından önce mi, yoksa sonra mı olduğu da belli değildir.
Öte yandan Hz. Ömer zamanındaki cemaatle kılınan teravih namazlarının rekâtları
konusunda yirmi ve on bir rekât şeklinde iki rivayet vardır. (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, III, 392, 394).
Kaynaklarımızda Hz. Ömer’in dönemiyle ilgili farklı rivayetler olmakla birlikte daha sonra
teravihin yirmi rekât olarak yerleştiği ve günümüze kadar da cemaatle kılınarak böyle devam ettiği
ifade edilmiştir.(Bkz. İbnü’l-Hümâm, Feth, I, 485; Aynî, Umde, XI, 126-127; Mâverdî, el-Hâvî, II, 291; Şevkânî, Neylü’l-evtâr,
III, 516, 521).
Teravih namazı, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinden başlayarak günümüze
kadar cemaatle yirmi rekât olarak kılınmıştır. Sahabeden kimse buna itiraz etmemiş ve âlimler
tarafından da bu şekilde kabul edilmiştir. Günümüzde de, başta ülkemiz olmak üzere pek çok İslam
ülkesinde teravih namazı cemaatle 20 rekât olarak kılınmaktadır.
Bununla birlikte şunu da ifade etmek gerekir ki, teravih namazı nafile bir ibadet olduğundan,
farz gibi telakki edilmesi de doğru değildir. Bu nedenle, yorgunluk, meşguliyet ve benzeri
sebeplerle, teravih namazının evde 8, 10, 12, 14, 16 veya 18 rekât kılınması hâlinde de sünnet
yerine getirilmiş olur. Ancak cemaate iştirak etmeye çalışmak daha iyidir.
Nafile namazların tek başına kılınması daha faziletli olduğu hâlde, teravih namazının
cemaatle kılınması Hz. Peygamberin (s.a.s.) uygulamasıyla sabittir. Nitekim Hz. Peygamber teravih
namazını birkaç defa cemaate kıldırmış, ancak daha sonra farz olur düşüncesiyle cemaate
kıldırmaktan vazgeçmiştir (Buhârî, Salâtü’t-Teravih, 1; Müslim, Salâtü’-Müsâfirîn, 177).
Hz. Ömer halife olunca, halkın dağınık bir şekilde teravih namazı kıldıklarını görüp, tekrar
cemaatle kılınmasının daha uygun olacağını düşünmüş ve sahabeyle istişare ederek bu namazın
yeniden cemaatle kılınmasını başlatmıştır. Halkın vecd içinde bu namazı kıldıklarını görünce, “Ne
güzel bir âdet oldu” diyerek memnuniyetini belirtmiştir (Buhârî, Salâtü’t-Teravih, 1). Hz. Ali de, bu
uygulama sebebiyle “Ömer mescitlerimizi teravihin feyziyle nurlandırdığı gibi, Allah da Ömer’in
kabrini öyle nurlandırsın.” (Müttakî, Kenzü’l-ummâl, XII, 576) diye dua etmiştir.
Teravih namazına başlarken niyet ettikten sonra her selam verişte yeniden niyet etmenin şart
olup olmadığı konusunda Hanefî âlimleri farklı görüşlere sahiptir. Tercih edilen görüşe göre teravih
namazı bir bütün olduğundan her iki veya dört rekâtta selam verdikten sonra yeniden niyet etme
zorunluluğu bulunmamaktadır. (İbn Nüceym, el-Bahr, I, 294; el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 130).