Biliriz ki Kur’an, insanoğluna bir rehber ve doğruyu yanlıştan ayırt edici bir ölçü olarak Ramazan ayında indirilmiştir (Bakara 185). Kur’an ile gelen ölçü ise, “İyilik ve Allah’ın yasaklarından sakınma üzerine yardımlaşmaktır (Maide suresi 2). Allah Resulü s.a.s’in ifadesiyle “Kim, kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir” (Buharî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr). Böylesi bir dayanışmayı Kur’an-ı Kerim ve Allah Resulü s.a.s’den gelen rivayetler “sadaka” olarak da kaydeder. Bu, aynı zamanda, insanın, Allah’ın sınamasından, alnının akıyla çıkabilmesidir. Bizden önce gelip geçenler nasıl sınandıysa bugün yaşayanlar da sınanacak ve elbette Allah, doğru davrananları ortaya çıkaracak ve yalancıların da kimler olduğunu gösterecektir (Ankebut 3).

Muğla'da kayıp 2 turist bulundu Muğla'da kayıp 2 turist bulundu

Allah Resulü s.a.s’in ifadelerinden de anlaşılacağı üzere bir insana tebessüm edebilmek; iyiliği telkin edip kötülükten sakındırmak; yolunu kaybetmiş bir kimseye yol göstermek; yollardaki -taş olsun diken olsun- insanların geçişini ve hareketini zorlaştıran tüm engelleri ortadan kaldırmak da bir sadakadır (Tirmizî, Birr, 36).

Konu paylaşmak olunca, özellikle Ramazan ayında, Hz. Peygamber s.a.s’in cömertliğinin sınırının olmadığını rivayetler bize gösterir (Buharî, Savm, 7). Kendisine, hangi sadaka ecir bakımından daha büyüktür...? diye sorulduğunda: “Ramazân-ı Şerîf’te verilen sadaka...” buyurmuşlardır (Tirmizî, Zekat, 28/663). Ramazan ayında, kim, oruç tutan bir mümini iftar ettirirse bu, o kimsenin günahlarının bağışlanması ve cehennem ateşinden azat olmasına vesile olur. Kim bu ayda işçisinin, hizmetçisinin işini hafifletirse, Allah onu bağışlar ve cehennem ateşinden onu azat eder (Münziri II, 94-95). Cömertlik başlığı altında ele alabileceğimiz yardımlaşma ve paylaşma, aynı zamanda bir arınmadır. Tevbe süresi 103. ayet şu şekilde başlar; Bunun içindir ki, [ey Peygamber, bundan sonra artık] onların mallarından Allah için sundukları şeyleri kabul et ki belki bunu yapmakla onların salah bulmalarına, arınmalarına önayak olursun. İbn Abbâs (r.a.) şöyle demiştir: “Resulüllah s.a.s hem oruçluyu işlediği faydasız fiillerden ve söylediği kötü sözlerden temizlemek hem de fakirlere gıda temin etmek üzere sadaka-i fıtrı farz kıldı. Artık kim bunu bayram namazından önce öderse, o makbul bir zekâttır. Kim de bunu bayram namazından sonra öderse, o sadakalardan bir sadakadır.” (Ebu Dâvûd, Zekât, 18; İbn Mâce, Zekât 21.)

Söylenegeldiği gibi ekmeğini paylaşabilmek ekmekten daha tatlıdır. İnsan dışındaki sair canlılar daha fazlasına sahip olmaktan zevk alıyor olsalar da, insan daha çok paylaşmaktan zevk alır. Diğer yandan cömertlik, “ben”’in her bakımdan ölçülü bir biçimde kendini başka benlere açması anlamına gelirken, savurganlık ile cimrilik, özü bakımından, “ben”in kendini, başka benlere bütünüyle kapalı tutması anlamını taşır.

Cömertlik, güzel ahlak açısından kilit bir kavram; yaratılıştan gelen bir huy değil, eğitime bağlı ahlaklanma çabasına bağlı olarak ortaya çıkan bir özelliktir. Vererek yükseliş, insan açısından huzuru bulmanın zaruri koşuludur. İnsanların çoğu, yaşama ne verebileceği değil, yaşamdan ne alabileceği üzerinde yoğunlaştığı için başarısız olmaktadır. Oysa almak ve vermek bir bütündür. Bizi dönüştürebilen bir ahlaki meziyet olarak cömertlik, paylaşabilme becerisi, nefisten kaynaklanan birçok hastalığa karşı da çok kuvvetli bir ilaçtır. Cömertlik, elinde olanı paylaşabilmek, Allah katında olana güvenin de bir işaretidir. Cimri, korkaktır. Sahip olduğu imkânlara güvenen cimrilerin tümü, Allah’ı töhmet altında bırakır. Paylaşamayanların, sahip oldukları imkanlara güvenleri, Allah’a olan güvenlerinden daha büyüktür. Bu ise imanı zedeler.

Paylaşabilen ve yardımlaşmayı bilenlerin daha çok olduğu bir dünya temennisiyle Hayırlı Ramazanlar...