OTOBÜS DURAĞI

-Aaa otobüs kaçtı galiba ?
"Yok" dedi duraktaki kadın, "5 dakikaya tekrar gelecek."
2 dakika sonra bir adam geldi, belli ki kadınla durak arkadaşıydılar.
Aynı saatte aynı duraktan işe gidiyorlardı. Hal hatır sordular birbirlerine ama yine de birbirlerini belli sınırlar dahilinde tanıyorlardı, sordukları sorulardan belliydi.
Bazı arkadaşlıklar böyledir; bir mekan, zaman ve sınır dahilindedir her şey.
Durakta sabah dolmuş bekleyenler gibi. Onları arkadaş kılan bazen tek, bazen de çok fazla ortaklıkları vardır.
Mesela birbirini tanımayan iki insan, asgari ücrette aynı noktada buluşuyor olabilir. Gelen bir zammın sohbetlerine konu olması, onları başka başka ortak noktalara götürebilir.
Öyle de olmuştu zaten.
Gelen zamlar üzerine konuşmaya başladılar, konu önce asgari ücrete sonra bambaşka yerlere gitti.
Meğerse ne çok ortak yoksullukları varmış.
Sonra otobüs geldi.
Annem, ben ve iki durak arkadaşı otobüse bindik.
Maşallah otobüs de otobüsmüş girmediği mahalle kalmadı.
Bir gecekondu mahallesinden geçtik, ayağında terlikleri sırtında sırt çantası olan çocuklar okula gidiyordu muhatemelen.
Az evvel annesinin okul servisine bindirdiği, bembeyaz giyinmiş çocuk geldi aklıma.
"Kimden bir ayakkabı esirgenirken, kimine servisler sunuluyordu"
Bu çok 'normaldi' sonuçta (!)
Öyle olmak zorundaydı (!)
Yoksa bu kafayla yaşamak zordu.
"İçinde bulunduğumuz toplum..." diye başlayan cümleler kurarak, aklımı bunun normalliğine uyumlamaya çalışıyordum.
Bu çabamı ilk başta aklım almıyordu zaten.
Ama vicdanımın duruşu aklımdan daha netti.
Uyumlanmanın yanından bile geçmiyordu.
Vicdanımın bu hâli aklımın bende sebep olduğu o garip duyguyu hafifletiyordu sanki bir nebze.
Vay be insan ne tuhaf bir varlıktı.
Bazen tek derdi kendini duygularını aklayacak bir sığınak bulmaktı.
Sonra yanıma genç bir kadın oturdu. Muhtemelen kahvaltısı olan, yarım kalan çubuk paketini çantasına koydu.
İnsan istediği kadar vicdanını aklayacak bir sığınak arasın, yarım kalan çubuk paketi çıkarıyordu seni o sığnaktan.
Ve ben tüm bunları ağzına kadar dolu olan otobüsün içinde, sabahın köründe yazıyordum.
Görmeden, duymadan, hissetmeden yazamazsın çünkü.
Bazen gördüğünü, duyduğunu, hissettiğini de yazamazsın.
Yazadıklarımlarımdan biliyorum.