ÖĞRETMENLİĞE DAİR

Hayat bir otobüstür.

(Ne zamandır kalemi elime almadım ya metaforun âlâsı geldi.)

Kocaman bir otobüs hayal edin. Benim otobüsüm Amerikan filmlerinde gördüğümüz upuzun, sarı renkli, klasik görünümlü bir okul servisi. Hepimiz bu otobüsün içinde sadece beyaz ışıklı sonunun belli olduğu bir yolculuktayız. Aynı otobüsteyiz ama bazen ortak bazen de apayrı maceralar yaşıyoruz. Duraklar belli değil. Ansızın biri iniyor. Yeni binenler kendilerine yer bulmaya çalışıyor.

            Uzaktan baktığımızda 7-8 saatlik bir yolculuk misali göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş. Biraz tutulmuşuz, yol çarpmış, sersemlemişiz. Sonuçta hepimiz cam kenarına oturmuyoruz, teker üstüne denk gelenlerimiz de olmuş.

            Bir de yakından bakınca bir paragrafa sığamayacak kadar uzun bir yolculuk hepimizin hayatı. Doğuyoruz ki o bile 9 ayın sonunda oluyor. Bebeklik, ilk adımlar, ilk sözcükler, çocukluk, oyunlar, doğum günü pastaları, okullar, sınavlar, karneler, tatiller, tekrar okul, tekrar tatil, okul, sınav…

            Ben burada takıldım. Önce öğrenci sonra öğretmen olarak uzun zamandır bu döngünün içindeyim. Öğrenci olarak da güzel zamanlarım oldu ama öğretmenlik üzerine de birkaç söz söyleyecek duygusallığa geldim sanırım. Biraz adettendir gibi kutlandığını düşündüğüm Öğretmenler Günü’nün çok üzerinde durmazdım. Ancak içinde oldukça çok güzel ve gerçekten anlamlı bir gün olduğuna kanaat getirdim.

            Öyle ezberden “en kutsal meslek” demeyeceğim, bir genelleme yapmayacağım. Sadece öğrencilerin hayatının bir bölümüne eşlik eden biri olarak birkaç düşüncemi paylaşacağım.

            Öğretmenlik biraz enerji meselesi. Bilgi aktarmak, bilgiye ulaşmak olsaydı tek amaç, bilginin her yerde olduğu bu çağda pandemi döneminden bu kadar yaralı çıkmazdık. Aktarılan, öğrenilen, öğrenilemeyen bilgilerle birlikte özel anlarımızı, hayallerimizi, duygularımızı, esprilerimizi paylaşıyoruz. Bir bakıma kişiliğimizi döküyoruz ortaya. Ve birbirimizin üstüne bir şeyler siniyor.

            Öğrencilerim bilir onlar benim yavru ceylanlarımdır, çiçeklerimdir. Ve hepsi özeldir. Kaygılarına, hayallerine, kalp kırıklıklarına, gözlerindeki parıltıya şahitlik ettiğim nice çiçek üniversite sıralarında hayat yolculuklarına devam ediyor. Bazıları mezun olup iş hayatına atıldı bile. Bazıları da şu an olmak istedikleri insanı, yapmak istedikleri mesleği keşfetme aşamasında. Tüm bu süreçte benim onlar adına yapabildiğim ise samimiyetle yanlarında olmak. Ellerinden tutmak, her birine güvenmek, sevmek… Benim onlarla bağım böyle duygulardan oluşuyor. Ve inanıyorum ki onlar bu bağı hissediyor.

            Bu güzel mesleği yapmaktan, öğrencilerimin hatıralarında yer almaktan, hayatlarına kısmen dokunmuş olmaktan mutluluk duyuyorum. Amacım onları hep iyiye, güzele, sevgiye inandırmak olacak. Önemli olan, önce insan olmak çünkü.

            Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün  “Bütün ümidim gençliktedir!” sözünün ışığında bu mesleği sevgiyle, samimiyetle yapan bütün öğretmenlerin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.