Diğer

Nerde o eski ramazanlar…

Ramazan telaşı, rahmet ayının telaşı… öyle ya sonuçta ON BİR AYIN SULTANI geliyor… Öyle güzel karşılanmalı, öyle güzel karşılanmalı ki giderken bizi, ailemizi, çevremizi rahmete, merhamete, affa sevk etmeli…

Çocukluğumuzun Ramazanları… Sabahın nurunda yenen yemekler… Ezanla başlayan oruç. Öğleye kadar tutulan tekne oruçları. Unutularak yenen bisküviler, içilen gazozlar. Mahalle arkadaşları arasında gurur kaynağı olan saatlik oruçlar.

İkindi sonraları evlerden yayılan mis kokulu yemekler. Anneleri de heyecanlandıran ‘‘akşama hangi yemeğin olduğu’’ soruları. Top atışıyla başlayan çatal-kaşık sesleri. Ve oruçlunun ulaştığı iki güzellikten birisi. Sofrada o gün ne kadar süre oruç tutulabildiğinin anlatılması.

Ve beklenen o meşhur final; Teravih Namazı. Arka saflarda koşuşturmacalar. Sanki meleklerin kanatsız bir şekilde camileri teşrif etmeleri. Sanki rahmet-i Rahman’ın ete kemiğe bürünmüş hali. Çocukların cıvıltısı. İstikbalin nurlu yüzleri. Belki de İslam’ın son kaleleri.

Bayram günün yaklaşmasının ayrı bir heyecanı. Arefe günü akşamı yeni kıyafetlerin başucunda durması. Hatta bayram kıyafetlerine sarılarak uykuya dalınması. Bayram namazına bütün herkesle birlikte gidilmesi. Bayramlaşmaların yapılması. İlk başa mahallelinin rahmet vesilesi olan yaşlıların geçmesi. Sonra yaş durumuna bayramlaşma sırasının olması. Çocukların kendini bir birey olarak görmesi ve özgüven tazelemesi. Akraba ziyaretleri, el öpmeler ve bayram harçlıkları..

Belki de birçoğumuzun eski ramazanları ve bayramları böyle geçti. Ama iç dünyamızda muhasebesi yapılması gereken bir soru; PEKİ BİZİM ŞU ANKİ ÇOCUKLARIMIZN BAYRAMLARI NASIL?

Çocuklarımıza ramazan ayını anlatabiliyor muyuz? Esasen soru şu olmalı Ramazan ayını gereği gibi yaşayarak çocuklarımıza ramazan eğitimini gösterebiliyor muyuz?

Ayeti kerime bizlere, Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun der. Rasülüllah’a (a.s) Nasıl korunacağı sorulduğunda ; ‘’Onlara Allah’a kul olmayı, tâat ve ibadeti emredersiniz. Allah’a isyan etmekten ve günah işlemekten de nehyedersiniz, işte bu onları korumak demektir” buyurur.

Ramazan ayını bir eğitim ayına çevirebiliriz. Örf-adetlerimizin, gelenek göreneklerimizin anlatıldığı bir eğitim ayı. Tabi bu eğitim sözlü olmaktan çok fiili bir eğitim, icraate dayalı bir eğitim olmalı. Çocuklarımız, anlattıklarımızdan ziyade bizde gördükleriyle şekilleniyorlar. Düşünce yapısından karakterlerine kadar.

Sadaka-i cariye olarak Rasülüllah as ‘’arkasından dua edecek bir evlat bırakmayı’’ söyler. Bizler çocuklarımıza bu minval üzere bir eğitim verebilirsek işte o eski ramazanlar da bayramlar da yeniden canlanır. Ama bu noktada kendimizde bir zafiyet olursa yine o eski bayramlar tarihin-takvimin eski sayfalarında üstü tozlanmış şekilde kalır. Esasen değişen ramazan ayı değil. Çünkü yine imsakla oruç başlıyor iftarla oruç açılıyor. Yine güneş doğudan doğuyor batıdan batıyor. Muhtemelen değişen, bizim ramazan ayına olan bakış açımız.

Ama o eski bayramları, dünyanın bütün hengâmesine rağmen, bütün aldatmacasına rağmen ilahi emre uyarak yaşarsak hem kendimizi, hem gelecek neslimizi dünya ve ahiret huzuruna mutluluğuna ulaştırırız. Dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşanlardan olmak niyazıyla…