MUĞLALI MAHALLİ SANATÇI- İBRAHİM ETHEM YAĞCI-(-V-)

Her insan geçmişiyle bağ kurmaktan kaçınmaz. Zaten insanlığın geçmişine baktığımızda bu özelliklerin hep var olduğu görülür. İnsanoğlunun, kendinden önce yaşamış olanları, kendinden sonraki kuşaklara taşıma uğraşı olmuştur. Yani insanoğlu geçmişi hiç yaşanmamış, hiç olmamış gibi görmemiştir. Anadolu’daki illerin halk kültürüne ait eserlerini okuduğumuzda, bu uğraşı, bu çabayı görürüz. Bunları o yöreden çıkmış veya o yöreye bir şekilde yolu düşmüş insanların ki bunlar arasında yazarlar, çizerler vardır, bunları araştırır ortaya çıkarırlar. Bu çalışma kültürün devamlılığını sağladığı kadar, elde edilenlerin gelecek kuşaklarla da bağ kurmasını sağlamış olur. Bu tür çalışmalar ilgili ilin özelliklerini, kültürel değerlerini, sosyal yaşantısını anlatır. Muğla ili ile ilgili bu yolda çok önemli eserler kaleme alınmıştır. Unutulmamalı ki bir yerde kent kültürünün oluşması için uzun bir zaman dilimi gereklidir. Bu zaman dilimi içinde oluşan kültürel değerlerin çoğu halk yaratılarıdır. Bunlar bir şekilde dinden veya diğer kaynaklardan beslenerek oluşmuş kültür ürünleridir. Bu kültürü her ne kadar halk yaratsa da, bu kültürün kullanılabilir hale gelmesini sanatçılar sağlar. Bu oluşmuş ezgilerin kullanılabilir hale getirilmesi bu insanlarla olur.

Muğla yöresi göçebe insanların yerleşip yaşadığı bir yöredir. İnsanların çoğu Yörük’tür. Bu alanda da oluşturulmuş Yörük yaşantısından doğmuş türküleri mevcuttur. İbrahim Bey bu yörede gerek Yörük yaşamını konu alan türkülere, gerekse yörenin diğer bir özelliğini taşıyan efe- zeybek kültürüne dayalı türkülerin de derlemelerini yapmıştır. Ama asıl ağırlığı yörenin geleneksel oluşturduğu türkülere verdiğini yaptığı çalışmalardan görmekteyiz.. Bunlardan kaynak kişisi olduğu “Derenin Daşları” türküsünün sözlerine bakalım.

Derenin daşları kardan da beyaz

Bu kadar da yapma bizlere naz.

Gözlerimde durmaz akıyor da yaş

Söyle de sevdiğim söylesene bana.

Özledim köyümün sularını özledim ben

Özledim köyümün yolunu özledim ben

Özledim köyümün çaylarını özledim ben

Özledim köyümün yolunu ben.

Derenin çayları bulanık akar

O bakışların da çok canlar yakar.

İnsan sevdiğine böyle mi yapar

Söyle de sevdiğim söylesene bana.

Nakarat

Günümüzde bilimin ilerlemesi, insanın gelenekleriyle olan bağlarını kuvvetlendirmesi gerekirken, zayıflatmaktadır. Halbuki bir toplumun geleceği geçmişine bağlı ve onu bilmesiyle mümkündür. Geçmişini bilmeyen kişi, hafızasını yitirmiş, ailesini tanımayan birine benzer. Her ülke geleceğini, geçmişinin yaratıları üzerine kurmuştur. Türk Milletinin en büyük noksanı dününü bilmeden, çağdaşlaşma adımlarını atmaya çalışmasıdır. Atatürk,” Türkiye Cumhuriyetinin Temeli Kültürdür” sözünü boşuna söylememiştir. Avrupai giyinip, Avrupa mimarisinden kopyalar alıp evler yaparak ilerleyemeyiz. Önce kendi kültürümüzün dinamikleri üzerine kalkınma planını yapıp, başka kültür ve medeniyet değerlerinden yararlanmayı öğrenmeliyiz. Bu da geçmişin değerlerini bilmeye, tarihsel akışı öğrenmekle mümkündür. Bir türküde geçen Yemen adı dinleyende Yemen savaşı yıllarını hatırlatmıyorsa, vay o insanın haline. Bilim her ne kadar evrensel olsa da günümüzde bu bilim ürünleri öğrenmede ve almada zorluklarımız vardır. Öyleyse yapılması gereken bilim alanında önemli çalışmalar yapmaktır. Aynı şey kültür alanında da geçerlidir. Bir yerel türkü, yabancı bir müziğin gölgesinde kalıyorsa, Türk çocuğu kendi kültürünün ürünü olan türküye değil de sözlerini dahi anlamadığı yabancı bir müzikle coşuyorsa, bunda bir yanlışlık, bir eksikliğimiz yok mudur?

Evet yerel ürünlerimizi gereği gibi koruyamadığımız gibi, bunları evrensel ölçütlere taşıyıp tanıtamıyoruz da. Onun için etkili ve yetkili noktada olan kültür adamları, yerel kültüre ve bu kültürü derleyip kazandıranlara gereken değeri ve imkanı vermelidirler. Eğer bu yapılmazsa caddelerimizi kaplamış yabancı firma tabelaları gibi kültür dünyamızı da yabancı müzikler doldurur. Bu noktaya dikkat edilmesi gerekir. Bu gidişatı durdurmak için kültür ürünlere ve yeni kazandırılacaklara ağırlık verilmesidir. Bunun için de İbrahim Ethem Bey gibi müzik adamları ve derlemecileri destek olunmalı ki, bu gelenek devam etsin, kültürümüz gelişsin ve yaygınlık kazansın ve zenginleşsin ki, yabancı kültür emperyalizminden gelecek kuşakları kurtarmak mümkün olabilsin.