Türküler, Türk halkının tarihidir. İçlerinde Sivastopol’dan gelen Sinan’ı, Şol Yemen’de şehit düşen Mehmet ve Memiş’i, Allahuekler Dağları’nda donan Musa’yı tanımamış olsak da adlarından bu türkülerden öğreniriz. Şayet bunlar derlenip kazandırılmasaydı, nereden dinleyip öğrenecektik? Bu bakımdan derlemeciler, bunları notaya alanlar, kitaplara yazanlar çok önemlidirler. Bunların derlenebilmesi için uzak dağ köylerine çıkmak, bu işleri bilen insanları bulmak ve onları ikna etmek gerekir. Bunların hepsi bir gayret ve bilgi gerektirse de asıl çok büyük bir emeği gerektirir. Bunu ise ancak halk kültürüne sevdalı, türküleri seven insanlar yapar. Unutmayalım ki bu derlenen türkülerin yakanları vardır. Türkülerin birçoğu, bir olaya dayalı oluştuğu için öyküleri mevcuttur. Bu öykülerden bazıları yerel tarihe ışık tutacak özellik de taşımaktadır. Şayet bunlar derlenemezse idi, büyük bir kültür birikimi, kültürel hafıza silinip gitmiş olacaktı. İşte İbrahim Ethem Bey de önceki derlemeciler gibi bu fedakarlığı göze almış, bu yaratıların hiç olmazsa bir kısmının kaybolmasının önüne geçmiştir. Bu türküleri dinleyenler, bir de bunların nasıl ve ne şekilde derlendiklerini düşünürlerse, çekilen zorluğu ve verilen emeği görmüş, anlamış olacaklardır. Yani dinleyenler yemeği yiyenlerdir, asıl işi görenler ise türküyü yakanlar ve onları notaya alıp derleyenler, yani mutfakta çalışanlardır.
Yurdumuzda hala daha kırsal kesimde kalmış türküler vardır ve derlemecilerini beklemektedirler. İbrahim Bey gibi müzik adamları bu yerlere gitmiş, o insanlara ulaşmış ve bu türküleri derlemişlerdir. İbrahim Bey bu derleme çalışmalarında çok titiz davranmıştır. Şöyle ki söyleyiş tarzını ve yerel sözcükleri aslına uygun şekilde almıştır. Bu çalışmalarla böylece adları türkülerin altına kaynak kişi olarak yazılan kişilerin emekleri de kaybolmamıştır. Unutmayalım ki Fethiyeli saz ustası Ramazan Güngör çok geç fark edilmiş bir değerdir. Onun üç telli sazı ile çalıp söylediklerinin farklı olduğu müzik adamlarıyla fark edilince, ondan bu saz vuruşları, şerpe denen elle çalma tekniğiniöğrenmek için Arif Sağ, Erdal Erzincan, Erol Parlak gibi önemli müzik adamları, onun evine kadar gidip, bilgiler almak gereğini duymuşlardır.
Sanat veya kültür adamı çalıştığı alanın uzmanıdır. Bu kişiler aynı zamanda o yörede doğup büyümüşse, yöre geleneğinin de temsilcileridirler. İbrahim Bey bu yerel karakter taşıyan derlemeci ve müzik adamlarından biridir. Kendisi yöre türkülerinin derlenmesinde, yurt çapında tanınması yolunda büyük emek ve çaba harcamıştır. Yerel kültürü iyi özümsemiş olması, yöre insanını çok iyi tanıması, onun artılarıdır. Ayrıca kendisi bu halk kültürünün araştırmacısı olduğu kadar, bu türkülerin aynı zamanda icracısıdır. Sazı ustaca çalışı, yöre ağzına hakimiyeti, gür ve tok sesi, onu farklı bir noktaya taşımıştır. Bu alanda kendisine düşen görevi fazlasıyla yapmıştır. O sadece derlemeler yapıp, bunları yöresinde çalıp söylememiş, çeşitli sanatçılarla da bunları paylaşmıştır. Onun sazında, yöreye özgü özelliklere kendinin de kattığı tadı hissetmek mümkündür. Mızrabından dökülen nağmeler, onun sözleriyle kardeş gibidir. Derlemelerini sağlıklı yapmıştır. Bunların çoğu da notaya alınmıştır. Derledikleri türkülerinin çoğunu yöre sanatçılarından nota bilenler notaya almıştır. Örneğin.”Çay Gıyında Harım Var” türküsünün kaynak kişisi kendisidir, ama bunu Hasan Özgen notaya almıştır
Çay gıyımda harım var amman
İçinde dolu darım var amman
Darılırsan darıl vay amman
Senden güzel yarim var amman
Çadır gurdum direkten amman
Bir gız sevdim yürekten amman
Benim derdim pek çokmuş amman
Doktor gelsin ıraktan amman.
Çorak giydim yaşımış amman
Ayaklarım üşümüş amman
Galk git güzel yanımdan amman
Şafak yeri ışımış amman.
Kayalardan gaymışım amman
Bir su verecek sanmışım amman
Mevlam sabırlar versin amman
Ben o yardan yanmışım amman.
Türküye dikkat ettiğimizde, İbrahim Bey’in türkünün sözlerinin diline yani söyleyiş tarzına bağlı kaldığını görmekteyiz. Bu ise bize yerel ağzın zamanımıza taşınması kadar, kendisinden sonraki zamana da aktarılmasını sağlayan bir çabadır. Türkü yörede bu haliyle söylendiğinde, insanıyla samimi ve sıcak bir iletişim de kurmaktadır. Çünkü bu söyleyiş tarzı, dinleyeninin yabancısı değildir.