KARINDAŞ OLMAK: BAZEN ÇOK ŞEY BAZEN DE HİÇBİR ŞEY

Kan bağınız olduğu için bir şekilde hayatınızda olan insanlar, bazen siz doğmadan size verilen bir hediye gibi olabiliyorken; bazen de suçunuzun ne olduğunu dahi bilmeden çektiğiniz bir ceza gibi olabiliyor.

Her ne kadar söz konusu bağı seçmek sizin elinizde olmasa da, o kişilerle kuracak olduğunuz iletişimi seçip seçmemek sizin elinizde.

Zira bazı zamanlar öyle bir an geliyor ki, akrabalığa hatta kardeş olmaya bile çok fazla anlam yüklememesi gerektiğini düşünüyor insan. Örneğin; kardeş olmanın yalnızca aynı yerde konaklamış olmaktan öteye gidemediği gerçeği ile yüzleşen pek çok kişi tanıdım.

O kişiler ki;

Sokakta hiç tanımadığı insanların kendilerine göstermiş olduğu saygı ve özenli üslubu kardeşlerinde bulamadıklarında; hiç tanımadıkları insanlar onların yolunu açarken kendi kardeşlerinin yolu tıkamak için bir taş daha koyduğunu gördüklerinde; kardeşlerinin kendilerini yoldaş olarak değil de bir rakip olarak gördüklerini fark ettiklerinde, yüzleşmeye başlamışlar aynı yerde konaklamış olmanın çok da önemli bir ayrıntı olmadığı ile.

Bu yazdıklarım kiminize çok tanıdık, kiminize de çok garip geliyor olabilir. Ama maalesef ki bazı kardeşlik ilişkileri yeşilçam filmlerindeki pembe panjurun ardındaki kardeşlik ilişkileri gibi değilmiş.

Tam aksine bazı kardeşlik ilişkileri tıpkı o yeşilçam filmlerinde gazoza ilaç atmayı bekleyen, o kötü adamlar gibi vicdandan ve merhamet gibi güzel duygulardan yoksunmuş.

Peki ne oluyor da böyle oluyor?

Bunun altında yatan onlarca sebep vardır muhakkak. Ama en önemli nedenlerinden biri; çocuk yetiştirirken ailelerin takındıkları tutum olsa gerek. Eğer ki bir ailede çocuklar kıyaslanarak sanki birer rakip gibi yetiştiriliyorsa, geride kaldığını düşünen kişi, kendisinden bir adım ilerde olduğunu düşündüğü kişiye yönelik olumsuz duygular beslemeye başlayabiliyor. Bu duygulara bir de değersizlik hissi eşlik ediyorsa işler daha da karmaşık bir hal alabiliyor.

Bu yüzden çocuklarınızı yetiştirirken onları bir rakip gibi değil, bir yoldaş gibi yetiştirin. Onlara kendilerini değerli hissettirin. Fakat bu değerin kaynağının onların başarıları değil, kendileri olduğunu vurgulayın.

Peki ya ebeveyn değil de elinde taş olan o kardeş iseniz; unutmayın elinizdeki taş kendinize edindiğiniz yükten başka bir şey değil. Çünkü bu hayatta güzelliğe giden yol bir tane değil. Bütün yolları kapatamazsınız. Başkalarının yoluna taş koymak yerine kendi yolunuza çiçek dikmeyi deneyin.

Eğer ki yoluna taş konulan o kardeş iseniz; kardeşinizi kendi gerçekliği ile kabul edin. Kabulden kastım önünüzdeki taşı görmezden gelin anlamında değil. Tam aksine, o taşı mutlaka görün. Çünkü var olan olumsuzluğu görmemek, hayata pozitif yönden bakmak demek değildir. Tam aksine kendinizi negatif bir duygu ve deneyimin içine sokmaktır.

Hayata pozitif yönden bakmak demek; içinde bulunduğunuz negatif duygu ve durumun farkına vararak, size verilen “dersi” alıp, üzerinize düşen sorumluluğu yerine getirip, bir başka “sınıfa” geçmeyi becerilmek demektir.

Dolayısıyla bu tarz bir durumla karşı karşıya kaldığınız zaman, ilk olarak mesafelenmeyi öğrenmeniz lazım diye düşünüyorum.

Zira sizin seçiminiz olmayan kan bağının, zannedilenin aksine bazen hiçbir şey olduğunu kabul etmek lazım belki de kim bilir?