Gündem

KANSERE YOL AÇAN 10 RİSK FAKTÖRÜNE DİKKAT

İnsan vücudu milyarlarca hücreden oluşuyor. Sağlıklı bir vücutta hücreler yavaş ve düzenli bir şekilde yenilenirken, kanser, bu hücrelerin anormal ve kontrolsüz bir şekilde büyümesiyle ortaya çıkan hastalıklar olarak biliniyor.

Hücrelerin bu kontrolsüz büyümesi, tümör adı verilen bir yumru veya kitlenin oluşmasına neden olabiliyor. Kanserin yaşam kalitesi ve süresini olumsuz etkilememesi için her geçen gün bilimsel çalışmalar yapılıyor ve yeni yöntemlerle hasta konforu artırılıyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Hakan Harputluoğlu, kanserden korunma yolları ile önemli ilgili bilgi verdi.

Kansere zemin hazırlayan 10 risk faktörü

Kanserle mücadelede aktif rol üstlenen birçok kuruluşun ve bilim insanlarının gerçekleştirdiği araştırmalardan elde edilen bulgulara göre, kanserin gelişmesinde çeşitli faktörler vardır. Bunlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir;

Sigara ve tütün kullanımı      

Alkol

Fiziksel aktivite eksikliği        

Beslenme alışkanlıkları veya kilo kontrolsüzlüğü

Aile geçmişi ve genetiği        

Kronik iltihap

Hormonlar      

İmmünosupresyon (Bağışıklık sistemi bozukluğu)

Yaş    

Çevresel faktörlere maruziyet (radyasyon, güneş ışınları, kimyasal faktörler, virüs veya enfeksiyonlar)

Kanser çevresel faktörlerin tetiklemesiyle gelişebilecek bir hastalık olmasının yanı sıra kalıtsal olarak da aktarılmaktadır. Özellikle birinci dereceden yakınlarının medikal öykülerinde bu hastalıkla ilgili bir geçmiş varsa, kişinin hastalığa yakalanma ihtimalinin diğerlerine kıyasla yüksek olduğu anlamına gelmektedir.  Kansere yakalanmamak için yapılması gereken, diğer risk faktörlerini en aza indirgemektedir.

Alkol sigara gibi zararlı ürünlerin tüketilmemesi, düzenli spor alışkanlığı, dengeli ve sağlıklı beslenme gibi hususlarda dikkat edilmesi, hem kansere yakalanma oranının azaltılmasına hem de yaşam kalitesinin artmasına olanak sağlamaktadır. 

Ayrıca çevresel faktörlerin etkileri de kanser üzerinde etkili olmaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte bilgisayar, akıllı telefonlar, tabletler vb. cihazlar ile gün içerisinde çok fazla etkileşim kurulmaktadır. Bu doğal olarak radyasyon maruziyetini, buna bağımlı olarak da kansere yakalanma oranını artırmaktadır. Yine aynı şekilde insanoğlunun ekosisteme verdiği zarar kendilerine kanser başta olmak üzere birçok hastalığın etkeni olarak geri dönmektedir. Basit bir örnek verecek olunursa, ozon tabakasının delinmesi zararlı güneş ışınları ile maruziyete neden olmuştur.  Kısacası, kansere yakalanmamak için kalıtımımızı değiştirmek şuan ki şartlarda mümkün değildir. Fakat yaşam kalitemizi artıracak faaliyetlerde bulunmamız, kendimize dikkat etmemizin yanı sıra ekosisteme zararı en aza indirgememiz bu hastalığa yakalanma oranının düşmesini sağlayacaktır.

Teknoloji gelişiyor, tedavi yöntemleri değişiyor

Kanserle tedavide en geleneksel ve yaygın olarak kullanılan 3 ana yöntem mevcuttur. Bunlar cerrahi yöntem, kemoterapi/immunoterapi ve radyoterapi olarak sıralanmaktadır. Cerrahi yöntemde ana amaç tümörlü bölgenin ameliyat ile temizlenmesidir. Kemoterapi veya immünoterapide ise hastalığın seyrine göre tedavi planı yapılarak hastaya belirli dozlarda ilaç verilir. Cerrahi yöntemin uygulanmasından sonra yine hastalığın seyrine göre kemoterapi/ immünoterapi ve radyoterapi uygulanmasına gerek kalmazken, bazı durumlarda bu tedavi yöntemlerinin kombine bir şekilde kullanılması gerekebilmektedir. Kanser tedavisi konusunda bilim insanları tarafından farklı tedavi stratejileri geliştirilmeye devam etmektedir. Bunlar akıllı ilaçların geliştirilmesi, dokuya/hedefe yönelik ilaç taşıyıcı sistemlerin geliştirilmesi, yeni nesil ilaç formülasyonlarının geliştirilmesi, hormon tedavi uygulamaları olarak sıralanabilir.  Ayrıca son yıllarda nanoteknoloji alanında, kanser tedavisi üzerinde önemli gelişmeler yaşanmaktadır.

Kişiye özel tedavi yöntemi yaklaşımları uygulanıyor

Her hastanın uygulanan tedavi yöntemine, aynı şekilde yanıt vermesi mümkün değildir. Ancak araştırma sonuçları genele göre belirlenmektedir. Örneğin mesane kanseri için incelenen bir araştırmada, yeni nesil ilacın uygulandığı hasta grubunun sağ kalım oranının, diğer gruba kıyasla yaklaşık 2 kat arttığı gözlenmiştir. Başka bir çalışmada safra yolu kanseri üzerine etkili olduğu düşünülen bir ilaç araştırılmıştır. Safra yolu kanserinin standart tedavisinde bulunan kemoterapi ilaçlarıyla birlikte bir çalışma ilacı da eklenmiş ve iki ayrı kol oluşturulmuş, hastalar bu çalışma kollarına rastgele atanarak, ilaç etkinliği araştırılmıştır. Sağ kalım oranları incelendiğinde çalışma ilacında sağ kalım 12.7 ay iken, kontrol grubunda bu oran 10.9 ay olarak belirlenmiştir. Böylelikle her hastada kişiye özel olarak uygulanan ve geliştirilen yeni nesil ilaçlar kanserle mücadelede ve hastaların sağ kalım oranlarında büyük bir pozitif etki göstermiştir.