İNSAN SENSİN İÇİNİ NE İLE DOLDURURSAN O’SUN

Evimizin hemen karşısında komşumuzun bir Murat taksisi var (Hacı Murat dediklerimizden).

Kırmızı rengi solmuş, tekerleri patlamış ve camları kırılmış.

Yıllardır öylece bekliyor aynı yerde.

Bakmayın öyle beklediğine, durduğu yerde pek çok borcu var aslında.

Hatta borcu kendisine biçilen değerden fazla.

Her gün muhakkak gözüme ilişir pencereden dışarı bakınca.

Bir gün bakar da yerinde göremezsem, üzülürüm galiba.

İnsan en çok alışkanlıklarından ibaret zannedersem.

Gönlün alışıyor baksana gözü bile alışabiliyor sahibinin hurda dediği bir arabaya.

Hatta borcu olmasa, hiç kırpılmadan gözler, satılırdı belki bir hurdacıya.

Demek ki bazen bir borç oluyor bir nesneye kıymeti yükleyen.

“Bir insana kıymeti yükleyen ne ola ki?” diye düşündüm sonra.

Şöyle bir zihnimi yokladım, “yine insandır” cevabından başka bir şey bulamadım.

Bana göre bir insana kıymetini yükleyen son kertede yine insanın kendisiydi çünkü.

Mark Twain’in İnsan Nedir? kitabı geldi sonra aklıma. Twain şunları söyler;

“İnsan bir bukalemundur; doğasının yasası gereği, bulunduğu yerin rengini alır. Çevresindeki etkiler onun tercihlerini, kaçındığı şeyleri, politikasını, beğenilerini, ahlakını, dinini yaratır.”

Öte yandan şunları da söyler;

“İnsanoğluna isimlendirdiğimiz pek çok nitelik atfettik. Sevgi, merhamet, nefret, açgözlülük vs.

İsimlere yanıltıcı anlamlar yükledik. Bunların hepsi kendini ferahlatmanın, kendini memnun etmenin biçimleridir.”

Kitabı aldığımda, henüz okumadan içine yazmış olduğum not “insan sensin, içini neyle doldurursan o’sun” idi.

Sonra Mevlana’nın şu dizesi çıkmıştı karşıma;

“İnsanı gördüklerinden ibaret sayma,

göremediklerinde ara,

İçidir hakikatin resmi,

dışı sadece bir manzara.” Hakikatın resmini renkli kalemlerle boyamanız dileklerimle.