İnsan, doğaya zarar veriyor.
Çevreye zarar veriyor.
Toprağa, denize, dereye, ırmağa, nehre zarar veriyor.
İnsan, insana zarar veriyor.
Ve doğa orman yangınlarıyla, sel baskınlarıyla, depremlerle, hava kirliliği ile insandan öcünü almaya başladı.
Hadi insan ile ilgili birkaç örnek verelim;
Bir toplumu oluşturanlar da insan, o toplumu yönetenler de insan.
Marmaris’te orman yangını başladı.
Orman yangınını çıktığı bölgede kıvrananlar da söndürmeye çalışanlar da insan.
Orman yangını sırasında, özel jet ile Adıyaman’a uçan Tarım ve Orman Bakanlığının başındaki de insan.
Hastanelerde 2 – 3 ay sonrasına randevu alabilenler de insan.
Ülkesinde özel hastane sahipliği ile yetinmeyip, İngiltere’de özel hastane kurma telaşında olan, sağlığın başındaki de insan.
İran’da, haklı direniş sürdürenler deinsan, bu kargaşaya elini ovalayarak sevinen Amerika’yı yönetenler de insan.
Yaz sezonu boyunca bir kısım dar geliri ayağını deniz suyuna sokamazken turistik Beaçhlerde yiyip içen sonrada kasa fişi paylaşanlarda insan.
Kuzey Irak’tan, Suriye’den cenazeleri gelen gencecik Mehmetçikler de insan.
Askerliğini piknik havasında bedelli olarak yapmasıyla böbürlenenler de insan.
Ülkesindeki kargaşaya direnmeden kaçıp Kilis’e gelenler de insan.
Nüfusundan fazla Suriyeliyi bağrına basıp barındıran Kilisliler de insan.
Bunlar ilk aklıma gelenler.
Daha da çoğaltabilirim ancak konuyu burada bitirmek daha doğru olacak diye düşünüyorum.
Bu yazıyı yazarken aklıma, yıllar önce okuduğum Nazım Usta’nın, “Memleketimden İnsan Manzaraları” adını verdiği muhteşem yapıtı geldi.
Kendime “yeter” dedim.
Sonuç mu?
Ayni güneşin altında, ayni havayı soluyan insanlar düşman değil dost olmalılar.
İnsan olmak zor zanaat.
Bu gidişle bu zanaat daha da zorlaşacak gibi görünüyor.
Haksız mıyım?...