Fahrettin Altun, videokonferans yöntemiyle düzenlenen programda, son yıllarda siyasi, askeri, ekonomik ve beşeri gücü artan Türkiye’nin aynı zamanda bir yıpratma savaşıyla da karşı karşıya kaldığını söyledi.
Sokak kalkışmasından darbe teşebbüsüne, ekonomik saldırılardan terör eylemlerine kadar bu yıpratma savaşının farklı veçhelerinin yaşandığını anlatan Altun, Türkiye’nin hiçbir baskıya boyun eğmeden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde hedeflerine doğru ilerlediğini belirtti.
Türkiye kararlı yürüyüşünü sürdürdükçe, yıpratma savaşının bir uzantısı olarak ülkenin küresel imajını zedelemeye yönelik kötücül faaliyetlerin de hızlandığına işaret eden Altun, Türkiye’nin itibarına yönelik saldırıların önemli bir kısmının konvansiyonel ya da dijital medya mecraları üzerinden gerçekleştirildiğine dikkati çekti.
Altun, “Hal böyleyken, bütün medya mecralarının etkin kullanılması noktasında her birimize önemli sorumluluklar düşüyor. Hepimiz ülkemize karşı tezviratlarla mücadele etmeli, milletimiz lehine pozitif iletişim kampanyalarına destek olmalıyız” diye konuştu.
“DİJİTAL MEDYA OKURYAZARLIĞI, DİJİTAL FAŞİZMİN PANZEHİRİ”
İletişim literatüründe “medya okuryazarlığı” olarak nitelendirilen analiz sürecinin dijital alanda da önemli olduğuna dikkati çeken Altun, “Dijital medya okuryazarlığı, dijital faşizm, dezenformasyon ve algı operasyonlarınınpanzehiri olarak düşünülebilir” dedi.
Fahrettin Altun, kullanıcılara geniş kitlelere ulaşma, bilgi edinme, bilgi sağlama ve içerik üretme imkanı sunan sosyal medyanın, dezenformasyon amaçlı haber ve içeriklerin kontrolsüz yayılmasıyla bilgi kirliliğine neden olabildiğini ve nefret söylemi, algı operasyonları gibi kötücül faaliyetler için kullanılabildiğini aktardı.
Bir kişiye, gruba, kuruma, devlete ya da dine zarar vermek maksadıyla kullanılabilen sosyal medya platformlarında dezenformasyonlara ve algı operasyonlarına karşı uyanık olmak gerektiğini vurgulayan Altun, “Özellikle yabancı düşmanlığı ve İslamofobi vakalarının Avrupa’da artış gösterdiği bir dönemde gençlerimizin yanlış bilgi ve haberlere karşı daha ihtiyatlı olmaları son derece önemli. Örneğin, Fransız devletinin ‘Fransa tipi İslam’ provokasyonları ve karikatür hadsizliğinin sosyal medyada kötücül algı maksatlı kullanılması bu alandaki dezenformasyonu artırmış durumda. Bunlara karşı dikkatli olmak ve mücadele etmek esastır” değerlendirmesinde bulundu.
“TÜRKİYE, DİJİTAL ALANDA DA HAKİKAT İÇİN MÜCADELE EDİYOR”
Yalan ve kurgunun, doğru ve hakikatin önüne geçtiği “hakikat ötesi” (post-truth) olarak adlandırılan bir dönemin içinden geçildiğini belirten Altun, “Kötücül unsurlar tarafından hakikate savaş açılan bir dönemi tecrübe ediyoruz. Biz bu dönemde tahrifata ve fitneye karşı hakikat için elimizdeki bütün imkanlarla mücadele etmek durumundayız. Türkiye olarak ‘yaşasın hakikat’ ilkesiyle her alanda olduğu gibi dijital alanda da doğruluk ve temiz bilgi için çalışıyoruz ve buna devam edeceğiz” diye konuştu.
“MİLLİ TEKNOLOJİLERİN ÖNEMİ DAHA İYİ ANLAŞILDI”
Fahrettin Altun, yabancı bir uygulamanın, “kullanıcı bilgilerini paylaşma” kararının ardından Kişisel Verileri Koruma Kurulunun uygulama hakkında yurt dışına veri aktarımı ve temel ilkeler yönünden resen inceleme başlattığını hatırlatarak, “Kişisel verilerin korunmasına ilişkin farkındalığın artmasıyla milli teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulanmasının da önemi daha iyi anlaşıldı. Kişisel veriler konusundaki çifte standartlar karşısında BiP ve Yaay gibi milli platformlara yönelimin artması olumlu bir gelişme.” dedi.
Altun, şu değerlendirmede bulundu:
“Yerli ve milli platformlara ciddi bir yatırım yapılması gerektiği aşikar. Bugün itibarıyla bu ihtiyacın ne kadar acil bir ihtiyaç olduğunu gördük. Çünkü bu dijital platformların aslında bize anlatıldığı gibi, tarafsız bir mecra olmadıkları net bir şekilde görülmüş durumda. Bunların her biri, arkasında holdinglerin, medya devlerinin olduğu; pekala siyasete, ekonomiye ilişkin meselelerde taraf olan birer özne. Özneliklerini gizleyerek kendilerini bir oyuncu değil bir hakem gibi yansıtan bu platformların aslında ne kadar yanlı, taraflı ve yeri geldiğinde siyasal, sosyal meselelere müdahil olabildiğini gördük. Demek ki bu platformlar, bu teknolojiler ‘tarafsız, kültür üstü, evrensel ya da küresel’ diyerek meşrulaştırılabilecek platformlar değil. Bu platformların da her şekilde kendi ad ve hesaplarına hareket edebildiklerini görüyoruz. O zaman dijital alanda faaliyet gösterecek yerli ve milli iletişim platformlarının güçlendirilmesine ihtiyacımız var.”