“HER ŞEYİ DÜZELTMEYE KALKIŞMANIN YOK ETTİĞİ”

'' Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği.

Evet. Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği.

Ne kadar açık değil mi?

Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği.

Daha açığı var mı ? ''

Turgut Uyar’ın “Terziler Geldiler” adlı şiirinin bu dizelerini, İsmet Özel’in sesinden dinlemenizi tavsiye ediyorum. Sosyal medyada pek çok video var buna dair. Ama bir tanesi var ki bu anlamlı dizeleri daha da anlamlı hale getirmiş.

Videoda, üzerinde mavi önlük olan ilkokul çağlarındaki bir çocuk, içi domateslerle dolu bir sepet ile güneşin altında terleyerek, bir tepeyi çıkıyor.

Sonra domateslerden biri sepetten düşüyor. Çocuk düşen domatesi alıp sepete koymak için eğiliyor ve ardından bir ses geliyor. Düşen domatesi almaktan vazgeçen çocuk, doğruluyor ve önlüğünün cebine elini atıyor.

Meğerse önlüğünün cebinde bir tane yumurta varmış ve eğilince kırılmış. Gelen ses ise kırılan yumurtanın sesiymiş.

O esnada İsmet Özel, ''Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği...” diyerek başlıyor söze.

Çocuk, önlüğünün cebinde kırılan ve ellerine bulaşan yumurtayı alıp atıyor. O kızgınlıkla sepete bir de tekme vuruyor.

İçi domateslerle dolu olan sepet, tepeden aşağıya yuvarlanıyor. Bir süre sepetin ve diğer domateslerin ardından bakan çocuk, daha sonra arkasını dönüp yoluna devam ediyor.

Güneşin altında terleye terleye bir sepet domatesle tepeyi çıkan kendisiydi halbuki. Sonra tek bir tekmeyle tepeden aşağıya sepeti yuvarlayan da...

Aslında pek çoğumuzun bazen farkına varmadan bazen de bilinçli bir şekilde yaptığını yapmıştı çocuk.

Turgut Uyar’ın dediği gibi  her şeyi düzeltmeye çalışırken bazı şeyleri kaybetmişti…

Cebinde kırılan “yumurtaya” yüklediği anlam ne olabilirdi ki çocuğun, onca emekle taşıdığı sepeti bir tekmeyle yok sayabilsin?

Belki de taşımayı  asıl amaç edindiği şey o yumurtaydı, bir sepet domates ise kendine yük edindiği…

Ve belki de çocuk kendine yük edindiklerinden kurtulmuştu o tek tekmeyle...

Videoyu izlerseniz anlatmak istediğimi daha net anlayacağınızdan, hatta bazılarınızın kendi yaşamı üzerine hayli uzun düşüneceğinden eminim.

İnsan kendine sormadan edemiyor çünkü;

O çocuk gibi güneşin altında “tepelerce” taşıdığı bir sepeti var mı hayatında?

Eğer varsa taşımayı kendine amaç mı biliyor yoksa yük mü ediniyor?

Ya da bir zamanlar var olup da, her şeyi düzeltmeye çalışırken tepeden aşağı yuvarladığı bir sepeti olmuş muydu?

Ve kırılmasından imtina ettiği cebindeki şey neydi?

Kırılınca diğerlerini gözden çıkarmaya değer miydi? diye.