DÜN – BUGÜN…

Yaşı sekseni aşmış komşumla sohbet ediyordum.

Konu dünden bugüne meselesiydi.

Gerçi bende atmışbeşi devirdim.

Benden daha önceleri görmüş geçirmiş yaşamış ve çiftçi olan Mustafa amcam şöyle anlatıyordu.

‘’Çocukluk ve gençlik yıllarımızda daha huzurlu ve mutluyduk.

Oyuncağımızı kendimiz yapardık.

Ceketimiz eskidiğinde, kimseye sormadan götürüp ters - yüz yaptırabilme becerimiz çok görkemliydi.

Çoraplarımız hep yamalıydı.

Isınma aracımız, yemek piştikten sonra kalan ateşin, mangala alınarak odaya konulmasıyla gerçekleşirdi.

Aydınlanma aracımız 4 numara gaz lambasıydı.

1 Kuruş harcardık.

100 para harcardık.

5 kuruş, 10 kuruş harcardık.

Ortaokul öğrencisiyken, babam bana günde 10 kuruş verirdi ve yeterdi.

Bir simit 5 kuruş, bir gazoz 5 kuruştu.

1974 yılında on dönüm pamuk kaldırırdık bir sıfır traktör alırdık.

Bazen simidi gazoz almadan yer, 5 kuruşu da tasarruf yapardık.

Paramız değerliydi, satın alma gücü vardı.

Ve her şeyden önemlisi mutluyduk, huzurluyduk.

Kimse kimseye imrenmez, kimse kimseye öykünmezdi.

Şimdilerde herkes herkeseöykünmeye başladı.

Onda var, bende neden yok batağına saplanan komşular, neredeyse birbirlerine düşman oldu.

Paylaşım hak getire.’’ diyordu.

Neden bu kadar eskiye döndüm?

Neden bunları yazma gereği duydum?

Günümüzde emekli 300 lira ile pazara gidiyor, bu parayla filesini bile dolduramıyor.

Hani file falan kalmadı da.

Pazar çantasını dolduramıyor diyelim.

Paramızın, satın almada geldiği durum bu.

Sorumlu mu arıyorsunuz?

Valla bilmiyorum.

Soran, sorgulayan, araştıran bir toplum olmaktan çok çok ötelere itildik.

Kim itti derseniz, artık onu da siz düşünün derim.

Hala düşünemiyorsanız, daha ne diyeyim?

Dün dünlerde kaldı.

Bugüne bakan var mı?

Hele de yarına…