Pandemiile birlikte kendi yarattığı bir krize giren neoliberal kapitalist sistem, bu krizi aşma yolunda doğa üzerindeki sömürüsünü daha da artırma, kentleri kültür ve tarih varlıklarını da yok ederek gasp etme ve yaşam alanlarını rant uğruna katletme sürecini pekiştirdi. Gözü dönmüş sermayenin acele kamulaştırma kararları ve yandaş unsurların manipülasyonları ile talan edilen ormanlarımız, köylerimiz, kültürel mirasımızın çığlıkları memleketin her köşesindenyükseldi.
Kazdağları’ndan Salda Gölü’ne, Murat Dağı’ndan Marmaris’e, Erzincan’dan Malatya’ya doğa talanı devam ederken; memleketin dört bir yanında topraklarımız ve topraklarımız üzerindeki yaşam, ortak varlıklarımız parsel parsel maden şirketlerine ihale edilmektedir. Ormanlık alanları orman vasfından çıkartan kanun değişiklikleri, kıyıların özel sektöre devrine sebep olan torba yasalar ile doğal varlıklarımız sermayeye peşkeş çekilmektedir. Yurdun dört bir yanından yıkım haberleri gelirken, iklim krizinin bir sonucu olan şiddetli yağışlar, sahil dolguları, orman tahribatları, HES’ler, taş ocakları ve dere yataklarına yapılaşmanın sonucunda afetlere dönüştü, taşkınlarda insanlarımızı yitirdik. Yaz aylarında başlayan orman yangınları felaketlerinde gerekli önlemlerin alınmamasının, ormansızlaştırma ve kentleşme politikalarının yarattığı yıkım ve kayıplarla karşılaştık.
Enerjide dışa bağımlılığın ve piyasacılığın sonucu olarak kömüre ve fosil yakıtlara dayalı büyüme stratejisi ile tarım alanlarının tahribatına, zeytinlik alanların yok edilmesine yönelik adımlar ‘kamu yararı’ adı altında atılmaya çalışılmıştır. Öte yandan, en büyük rant kapılarından biri olan enerji dağıtım sektörünün yandaş şirketlerin eline bırakılmasıyla Isparta’da halka günlerce elektrik verilememiş, AKP iktidarı halkı bir kere daha kendi çıkarı için felakete sürüklemiştir. Tarım alanlarının talanına ve işlev dışı kullanımına izin veren, verimli toprakları maden, enerji ve turizm yatırımlarına açan proje ve yönetmeliklerle endüstriyel tarımın bugün ülkemizi küçük üreticilerin yoksullukla boğuştuğu, buğdayın dahi ithal edildiği, gıda krizinin yoksulluk ve hayat pahalılığı ile birleşerek emekçilerin açlıkla karşı karşıya geldiği bir noktaya taşımıştır.
Kentler mega projeler ve kentsel dönüşüm gibi neoliberal politikalarla yaşam alanı olmaktan çıkıp kriz alanı haline gelmiştir. Kültürel ve tarihi varlıkları yok edilen kentlerin karşı karşıya olduğu krizin sonuçları İstanbul’da yoğun kar yağışının olduğu kış aylarında Kuzey Marmara Otoyolu’nda mahsur kalan araçlarla, İstanbul Havalimanı’na inemeyen uçaklarla görüldüğü halde Atatürk Havalimanı’nın yıkımı başlatılmıştır.
Doğa yıkım politikalarının mimarı olan AKP iktidarı ve kurumları; tüm bu yıkımın sorumlusu iken, sorumluluğu yokmuş gibi davranmaya devam ediyor. Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı çevre konusunda toplumsal farkındalığı sağlamak amacıyla ‘Doğa Ve Çevre ‘ temalı fotoğraf yarışması düzenleyeceğini duyurdu. Tüm doğa talan projelerine, yasa ve yönetmelik düzenlemelerine onay veren bir bakanlığın şirketlere rant için doğayı talan ettirmekten sorumlu değilmiş gibi davranması kara mizahtır. Bu yarışmaya gönderilecek tek fotoğraf var. Yirmi yıldır yarattıkları doğa yıkım fotoğrafları!
Bugün, bu yüzden mücadelenin ve direnişin günüdür. Elimizden alınmaya çalışılan yaşam alanlarımıza ve geleceğimize sahip çıkma, sesimizi yükseltme günüdür.Dünya çevre günü Gezi’den İkidere’ye,Kazdağları’ndanCerattepe’ye bu memleketin toprağını, suyunu, ağacını, tarlalarını, kıyılarını, emeğini ve alın terini sermayenin makinelerine, yandaşların oyunlarına, rantçı ve zorba iktidarın tahakkümüne karşı savunmak için ‘Biz buradayız!’ diyenlerin günüdür.
İktidarın yıkım ve rant politikaları karşısında halkın, doğanın ve tüm canlıların yaşam hakkını, kır ve kent emekçilerinin yaşam ve geçim kaynaklarını, gıda egemenliğini savunacak, bu mücadeleyi memleketin her köşesinde büyüteceğiz. Biz buradayız, dün olduğu gibi bugün de doğa ve yaşam için direnişimiz sürüyor, yarın da sürecek. Direnişi sürdürenlerin günü kutlu olsun.