DENİZ, KUM, GÜNEŞ VE İSTİLA!

Bazen yaşamaktan lezzet aldığımız öyle anlar oluyor ki hafızamızın en güzel köşesine yerleşiyor ve zihnimiz, ne zaman istersek bizi o lezzet anına götürüyor.

Yıllar önceydi. Daha tabelaları, üstündeki rakamları okuyamayacak yaştaydım. Ben diyeyim 5 siz deyin 6. Akşam vakti evde hoş bir telaş, birtakım hazırlıklar… Kulağıma “deniz” filan çalınıyor ama aynı hızda gelip geçiyor. Velhasılıkelam nasıl olmuşsa babamın Kuşadası’na işi çıkmış, bizi de almış yanına doğru asker arkadaşının evine. Şarkılar, türküler derken begonvillerle süslü bembeyaz bir evin önünde durduk. Babam bizi arkadaşının ailesine emanet edip kendi işiyle uğraşırken ben Manisa Ovası’na nasip olmayan mavinin o en güzel tonuyla, suyun en enginiyle tanışacaktım. Varın o çocuğun heyecanını siz düşünün. Suya girip çıkmalar, oyunlar, sarmalar, börekler, muhabbetler… Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan güneş turuncuya boyanınca kendimi arabada, kıpkırmızı bir suratla, daha yola çıkar çıkmaz başımı annemin dizine bırakıp uykuya dalmış buluyorum demek isterdim ama bunların hiçbiri olmadı. Ama olsa böyle olsun isterdim. Ne muhteşem hatıra olurdu.

Böyle bir anı yaşayamamış olmak benim çocukluğumun eksikliği olsun da siz kendinize veya etrafınıza nasıl anılar bırakıyorsunuz bu aralar? Malum tatildeyiz çoğumuz. Mevsim yaz, güneş en sıcak yüzünü armağan ediyor bize. Havanın hafifliği hepimizin ruhuna işlemiş. Lafügüzaf!..

Kim farkında ki bu kadar güzelliğin? Son birkaç yıldır Muğla’nın o meşhur dokuz günlük bayram tatillerinde ne hale geldiğine yakından şahit olanlar ne demek istediğimi anlayacaktır.

Hatırlarsanız covid haberleriyle birlikte çekirge istilası haberleri de çıkmıştı. Teşbihte hata olmaz, ben bu istilaya benzetiyorum bu günleri. Yığınla insan arzın merkezine kendini koymuş tüketebileceği her şeyi şuursuzca tüketiyor. Geride talan edilmiş, hırpalanmış, çiğnenmiş, yorgun bir Muğla bırakıyor. Ya da ben öyle hissediyorum.

Merak ediyorum nasıl duygularla dönüyor evine bu kadar insan. Bir dinlenmede, tatilde değil de yarışta gibiyiz çünkü. Yaşanan her anı kadrajlayabilecekleri bir gösteriye, bir Instagram hikâyesine dönüştürme telaşında herkes. Bu telaşla o güzelim anlar da harcanıp gidiyor tabi.

 Peki, bize ne lazım derseniz biraz bilinç biraz ruh lazım derim. Bunlar bizi çekirge sürüsünden ayıran en önemli nimetler. Birbirimizden görüp birbirimize sattığımız o hikâyelerden, fotoğraf karelerinden başımızı kaldırabilirsek dünyamızı ne kadar yorduğumuzu görebiliriz belki. Yangınlar, seller, afetler bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Bunu görmezden, duymazdan gelemeyiz dostlar. Aynı şekilde ruhlarımızın da azap çektiğine inanıyorum. Hakikatten, samimiyetten uzak anlar insanı ne kadar mutlu edebilir ki?

Derdimiz keyif kaçırmak, gittiğiniz tatillerin hesabını sormak değil, en güzel tatiller sizin olsun, derdimiz arkanızda bıraktıklarınızla. Hem gerçek hem mecazen arkanızda ne bıraktığınıza bir bakın derim. Çöplerinizi toplamış, ruhunuzu doyurabilmişseniz gerçekten anlatacak bir hikâyeniz var demektir. Ne şanslısınız…