Akrabaların birbiri üzerinde hakkı vardır. Rabbimiz akrabalara iyilikle muameleyi ve cömert davranmayı bizlere telkin etmektedir. Müslümanlar birbirini sevmeli, akrabalarını ve yakınlarını gözetmeli ve sıla-i rahimi terk etmemelidir. Zirainsan fıtratı gereği toplu halde yaşamaya, sevmeye ve sevilmeye ihtiyaç duyan bir varlıktır. Kâinatın üzerine tesis edildiği bu sevginin en saf ve temiz hali ailede görülmektedir. Ancak değer yargılarımızın hızlı bir şekilde değişip dönüştüğü bir zaman diliminde yaşıyor olmanın da etkisiyle, başta aile bağlarımız olmak üzere akrabalık, komşuluk ve İslâm’ın bizlere aşıladığı kardeşlik bağlarımız zayıflamakta hatta kopma noktasına gelmektedir. Bu kopmanın temel sebebi ise post modern hayatın insana dayattığı ve zihin dünyasını karıştırarakona vadettiğidaha konforlu ve daha özgür yaşama fikri sonucunda ortaya çıkan yalnızlaşmadır. Yalnızlaşan insan, empati yeteneğini ve sosyal duygularını kaybetmekte, iletişim becerileri de zayıflamaktadır. Nihayetinde bencilliğe kadar uzanan bir bunalım sürecine girmektedir.
Rabbimiz’in bizlere emrettiği ve yasakladığı hususlara dikkat edildiğinde aslında insan fıtratına ne derece uyumlu kanunlar koyduğu açıkça görülmektedir. Sosyal bir varlık olan ve toplu yaşama kabiliyeti yüksek olarak yaratılan insan, aciz veya yalnız olduğunu hissettiğinde acısını veyahut sevincini paylaşabileceği birine ihtiyaç duyar. Bu bazen ailesinden biri, bazen bir arkadaşı, bazen de hiç tanımadığı biri olabilir. Şartlar ağırlaştığında ve kişi kendi ihtiyacını karşılayamaz hâle geldiğinde ilk başvuracağı kişiler muhakkak aile fertleri ve akrabaları olmaktadır. İslâm toplumunda fertlerin özellikle de yakın akrabaların birbirlerini gözetip ihtiyaçlarını karşılamaları son derece önemli bir husustur. Dinimizin bize emrettiği malî ibadetlerin ifasında,önceliğin ihtiyaç sahibi olan yakınlara verilmesi de bundan kaynaklanmaktadır. Bu durum ibadetlerdebile gözetilmesi gereken bir adap olarak yer almakta ve daha faziletli olduğu vurgulanmaktadır.Konuyla ilgili hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Yoksula verilen sadaka bir sadaka, akrabaya verilen sadaka ise iki sadaka yerine geçer: Biri sadaka sevabı, öteki de akrabayı koruyup gözetme sevabıdır.” (Tirmizî, “Zekât", 26).
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerîm’de“O halde akrabaya da hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu isteyenler için en iyisidir. İşte gerçek kurtuluşa erenler de onlardır.”(Rûm 30/38) buyrulmaktadır. Bu ayetin perspektifinden konuya baktığımızda akrabaya yapılacak olan yardım, lütuf değil bilakis onun hakkını iade etmektir. Zira akrabalık ilişkileri söz konusu olduğunda Rabbimiz akrabaya iyilik yapmayı, onları gözetmeyi bir hak olarak bizlere telkin etmektedir. Yine Cenab-ı Hak, akrabaya hakkını vermenin Allah’ın rızasını kazanmak isteyenler için daha hayırlı olduğunu bizlere bildirmektedir.
ELİMİZDEKİNİ PAYLAŞMALIYIZ
Rabbimiz yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de “Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor.” (Nahl 17/90) buyurmaktadır. Bir Müslümanın akrabasına karşı takınması gereken tavrı ve taşıması gereken vasfı Rabbimiz bizlere bu ayetler ışığında öğretmektedir. Akrabaların birbiri üzerindeki hakkına riayet etme noktasında son derece özenli ve dikkatli davranması gerekir. Birbirlerini sevip saymalı ve karşılıklı olarak haklarına dikkat etmeli ve ellerinde olanı paylaşmalıdır. Zira İslâm, aile bağları, akrabalık bağları, komşuluk bağları ve müslümanların kardeşlik bağlarıyla topluma kompleks bir yapı kazandırmakta ve sosyal bir denge kurmaktadır. Kulu, maddî-manevî her yönden tamamlayan ve toplumu ıslah edenideal bir düzen kazandırmaktadır. Bu şekilde toplumun her bireyini bir diğerine bağlanmakta yalnızlıktan kurtarıp sağlıklı bir cemiyetin ferdi haline getirmektedir.