60 YIL SONRASI İLE HASBİHÂL

Bir kurumun iş başvurusu formunda yer alan sorularından biri “kapınız çaldı ve 60 yıl sonraki haliniz karşınızda. İçeri davet ettiniz, karşılıklı oturdunuz, ilk olarak ne sorardınız ve 60 yıl sonraki haliniz size nasıl cevap verirdi?” idi.

İnsanın aklına çok fazla soru geliyor, gelecekten çok şey merak ediyor çünkü. Ama ben önceliği 60 yıl sonraki halimin nasıl olduğuna verdim. Sağolsun o da bana nasıl olduğunu, içini doldurarak anlattı.

"Nasılsın?”

"İyiyim ya da kötüyüm gibi basit bir kelime ile bu soruya cevap verip direkt senin nasıl olduğunu sormak isterdim. Ama 60 yılı bu tek kelimeye sığdırmak hem bize haksızlık olur hem de geçen o yılların bana öğrettiklerine saygısızlık olur.
Mutluyum.
Bu mutluluğumun içi çokça başarı ve bazı hayal kırıklıkları ile dolu.
Halen yazmayı seviyorum, taslak halinde kaydetmiş olduğun akademik kitaplar vardı hani onların hepsini yazdım. Yazdığın masal kitabını da hayalindeki gibi seri haline dönüştürdüm. En çok da bunun için mutluyum.
Artık çocuklar inanırlarsa her şeyin mümkün olduğunu düşünüyorlar, renklerin cinsiyetlerinin olmadığını biliyorlar, gökkuşağının yalnızca yağmurdan sonra ortaya çıkan güneşin yansıttığı renkler değil daha fazlası olduğunun farkındalar.
Kardeşlik için kan bağının bazen yalnızca bir teferrüat olduğunu da öğrendiler.
Ne kadınlar prens olması için bir kurbağayı öpüyor ne de bir prens tek öpücüğü ile bir prensesi uyandırıyor.
Artık çocuklar yeni yerler keşfediyorlar, keşfettikleri o yerlerde kendi dünyalarını kuruyorlar.
Herkesin farklı ama herkesin eşit olduğu dünyalar...
Tüm bunların haricinde bu 60 yıl bana en çok da akışta kalmanın güzelliğini öğretti.
Bazen silebileceklerimi bazen de saklayabileceklerimi biriktirmenin önemini de.
Sonuna kadar gidebilmenin güzelliğini ama sona ramak kala geri dönebilmenin özgürlüğünü de.
Biliyorum demenin özgüvenini ama bilmiyorum demenin hafifliğini de.
Yol arkadaşının gidecek olduğun yol kadar önemli olduğunu.
Yolun sonuna odaklanırken yolda olmanın güzelliğinin gözden kaçırılmaması gerektiğini.
Yoldayken yolda olmanın bir deneyim biçimi olarak yazılabildiğini ama yolun güzelliğinin aynı oranda yazılamadığını, yalnızca yaşanabildiğini.
Hiçbir şey için geç kalınmadığını, en çok da adım atmanın önemini...
Kayıplarım da oldu...
Bazı kayıplarıma bir kazanç bazılarına ise doğada değişen bir form olarak bakabilmeyi öğrendim.
Özlemlerim de oldu...
Yanımdalarken kıymeti vermenin önemini öğreten.
....
Yaptıklarımla, yapamadıklarımla, yazdıklarımla, yazamadıklarımla, yürüdüğüm yol ile, yolda yanımdakiyle, kayıplarımla, özlemlerimle mutluyum işte.
Mutluluğun arayarak bulunan bir şey değil de olan ve olmayanla deneyimlenen bir şey olduğunu anladığımdan beri hep mutluyum...
Sen nasılsın?”